12 Haziran 2023 Pazartesi

 


DÜYUN-U UMUMİYE'YE KADAR GİDEN BORÇLANMANIN KISA TARİHİ




Atalarımız "borç yiğidin kamçısıdır" demişler ve borçlanan kişinin borcunu ödemek için daha bir gayretle çalışacağını ima etmişler bu sözle. İnsan ilişkilerinde istisnalar hariç tutulursa, doğrudur. Peki ya devletlerin borçlanması söz konusuysa, borç yine de kamçı görevini görür mü? Görmese ne olur? Bunu anlayabilmek için Osmanlı Devleti'nin ilk borçlanmasından günümüze dek tarihsel süreçte neler olmuş ona bakmak lazım.

Osmanlı Devleti'nin ekonomik olarak (sanayi ve ticarette) çöküşünün başlangıcı olarak, Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1535 yılında Fransızlara tanınan kapitülasyonlar gösterilir. Daha sonra kapitülasyonlar neredeyse tüm Avrupa ülkelerine tanınmıştır. (TDK Sözlük'te kapitülasyonun tanımı şöyle: Bir ülkede yurttaşların zararına olarak yabancılara verilen ayrıcalık hakları.)

1837 yılında 18 yaşındaki Victoria, İngiltere Kraliçesi olarak tahta çıktığında, Osmanlı iç ayaklanmalar ve Mehmet Ali Paşa isyanıyla uğraşmaktaydı. Kraliçe Victoria, Fransızlarla işbirliği yapıp İngiliz mallarının Mısır ve Suriye'de satılmasını yasaklayan Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa'ya karşı, Osmanlı Padişahı II. Mahmut'la 1838 yılında Balta Limanı Antlaşmasını imzalayarak, Osmanlı tahtının Mehmet Ali Paşa'nın eline geçmesini önlemek karşılığında, İngiliz mallarına uygulanan gümrüğü kaldırtmış ve böylece bir yandan Osmanlı pazarını ucuz İngiliz fabrika kumaşlarıyla doldurarak Türk yerli dokuma sanayisini yok etmeye yönelirken, bir yandan da ham tiftik ve damızlık tiftik keçisinin yabancılara satışını önleyen yasakları delmişti. 

Buraya kadar Osmanlı Devleti'nin sanayi ve ticarette çöküşünü başlatan iki önemli olaydan bahsettim. Çöküş başlayınca, devletin paraya olan ihtiyacı nasıl karşılanacaktı? Üstelik 19. yüzyıl Avrupa ve Ön Asya'da savaşların yaşandığı bir dönemdi ki, savaşacak askerlerin iaşe ve diğer harcamalarını karşılamak için paraya ihtiyaç vardı. İşte Osmanlı, ilk dış borcunu, İstanbul'u ele geçirmeye kalkışan Rusya'ya 1853 yılında savaş açtığında, yani Kırım Savaşı'nda aldı.

"Derler ki: Avrupa'yı Rus yayılmasından kurtarmak amacıyla girişilen Kırım Savaşı yüzünden Osmanlı bütçesi tam takır kalmış, devlet kendi memurlarının aylıklarını bile ödeyemez duruma düşmüştür ve Osmanlı İmparatorluğu, bu yüzden tarihinde ilk kez 1854'te Mısır'ın gelirlerini İngiltere ve Fransa'ya ipotek ederek Yahudi bankerlerden borç almıştır..." (1)

"Öyle ya da böyle, sonuçta Osmanlı'yı dış borç almaya iten, varlığını ve toprak bütünlüğünü ancak ve yalnız Avrupa Devletleri Konseyi güvencesi altında sürdürebileceği saplantısıyla  Avrupa Devletler Konseyi'ne üye olma çabasıdır.(2)

Osmanlı İmparatorluğu ilk dış borçlanmasını 1854 yılında yaptıktan sonra 1874 yılına kadar geçen sürede 15 ayrı dış borçlanma daha yaptı. Örneğin 1875 yılında Fransız uyruklu iki Yahudi tefeciden alınan 200.000 altın yirmi yıl ödenemeyince faiziyle birlikte 750.000 altını bulmuş. Padişah II. Abdülhamid, bu borcu ödeyemeyince Fransız Devleti bu iki tefecinin Fransız uyruklu olduklarını öne sürerek alacaklarına karşılık Osmanlı toprağı olan Midilli Adası'nı işgal edeceğini ve gümrük gelirlerine el koyacağını duyurmuş. 4 Kasım 1901'de Fransız donanması Midilli Adası'nı işgal ederek gümrük gelirlerine el koymuş ve Midilli'deki Osmanlı egemenliğine son vermişti. (3)

1877-78 Osmanlı-Rus savaşıyla (93 harbi) birlikte Osmanlı Devleti, dış borçlarının yanı sıra Galata bankerlerinden aldığı iç borçları da ödeyemeyeceğini açıkladı. Ve moratoryum ilan etti ve borçlularla anlaşma yoluna gitti. İç borçları ödemek için Rüsum-u Sitte İdaresi kuruldu (1879). Bu anlaşma gereğince tütün, tuz, alkollü içki, balık avı ve damga vergisi gelirleri on yıl boyunca alacaklı olan Galata bankerlerine bırakıldı.

1881 yılında yukarıda adı geçen vergilere ipek vergisi de eklenerek tüm gelirleri iç ve dış borçların ödenmesine bırakıldı. Hükümet alacaklı olan Avrupa devletlerinin baskılarına dayanamayarak 20 Aralık 1881'de yayınladığı Muharrem Kararnamesi ile Rüsum-u Sitte İdaresi'ni kaldırarak yerine Düyun-u Umumiye İdaresi'ni kurdu.

"Düyun-u Umumiye-i Osmaniye Varidat-ı Muhassasa İdaresi (Türkçesi; Osmanlı Genel Borçlarına Tahsis Edilmiş Gelirler İdaresi) 1872 ile 1939 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu'nun dış borçlarını denetleyen kurumun adıdır. Kısaca Düyun-u Umumiye olarak anılır. 1882 yılında çalışmaya başlayan Düyun-u Umumiye'nin idare meclisi biri İngiliz ve Hollandalı borç verenlerin, biri Fransız, biri Alman, biri Avusturyalı, biri İtalyan borç verenlerin, biri ayrıcalıklı tahvil sahiplerinin temsilcilerinden ve biri de Osmanlı tebaasından olmak üzere 7 kişiden oluşuyordu. İdare binası bugünkü İstanbul Erkek Lisesi binasıydı. Düyun-u Umumiye İdaresi bu gelirleri toplayarak iç ve dış borçların alacaklılarına ödemeye başladı. Düyun-u Umumiye İdaresi, Osmanlı İmparatorluğu'nun bağımsız bir devlet olarak maliyesini yönetme, vergi koyma ya da kaldırma, vergi oranlarını değiştirme gibi hükümranlık haklarının bir bölümünü elinden almış oluyordu. Düyun-u Umumiye İdaresi bu vergileri toplamakla kalmadı, bir süre sonra sanayi ve ticaret alanında yatırımlara da girişmeye başladı. 1912 yılı itibarıyla Maliye Bakanlığı'nda 5500 memur görev yaparken, Düyun-u Umumiye İdaresi'nde 9000 memur çalışıyor, Osmanlı İmparatorluğu'nun gelirlerinin yaklaşık üçte biri bu idarece tahsil ediliyordu. (4)

24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması ile, Osmanlı Devleti'ni yarı-sömürge seviyesine indiren bu kurumun vergi gelirlerini denetlemesi son bulmuştur. Borçlar, Osmanlı Devleti çöktükten sonra , Osmanlı topraklarında kurulan devletler arasında paylaştırıldıysa da en büyük borç yükü Türkiye'ye verilmiştir. Türkiye Düyun-u Umumiye'ye olan borcunun son taksitini, ilk dış borcun alınmasından tam bir yüzyıl sonra , 1954'te ödemiştir. (5)

Bu yazıyı neden yazdım? Cevabı, İngiltere'nin eski İstanbul Büyükelçisi David Urquhart'ın şu sözüyle vereyim: "Bugünkü vahim durumu kavramak için, geçmişte yapılan borçlanmaların tarihini ve mevcut borçlanma sistemini doğuran durumları hatırlamalısınız." Naçizane hatırlatmak ve unutturmamak için.

Şimdi, yazımın başında yazdığım "borç yiğidin kamçısıdır" atasözünde geçen  borcun, ödenmediği takdirde devletler için ne kadar tehlikeli olabileceğini söylemek yanlış olmaz sanırım. Ödenemeyen borçlar, sadece borcu alanların dönemini değil, birkaç neslin geleceğini de ipotek altına sokuyor!


Yararlandığım kaynaklar:

(1)- Cengiz Özakıncı, TÜRKİYE'NİN SİYASİ İNTİHARI YENİ-OSMANLI TUZAĞI. (Genişletilmiş, gözdengeçirilmiş, güncellenmiş. 21. Basım. otopsi)

(2)-a.g.e.

(3)-a.g.e.

(4)-https://www.mahfiegilmez.com/2012/10/duyun-u-umumiye.html?spref=fb&fbclid=IwAR0o3XgVo4CFxeXAYuiy0lbNbLBvaZRtkXSJwGfBLnsWHetoTDvQGhOUU0k

(5)-https://www.sanatinyolculugu.com/duyun-u-umumiye-binasi/

Görsel: Düyun-u Umumiye İdaresi Binası (Bugünkü İstanbul Erkek Lisesi). sanatinyolculugu.com'dan alındı.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder