4 Nisan 2020 Cumartesi


VESİLE


Okumayan, izlemeyen, dinlemeyen, sanatı tanımayan dolayısıyla kendi kendine yetemeyen, mutluluğu kendinde değil de başka insan veya nesnelerde arayan, sosyal medya ile veya hiçbir derinliği olmayan geyik muhabbetleriyle vakit öldürmeye alışmış, sevdikleri hakkında merak duymayan soru sormayan, hep kendini anlatmaya hevesli, hayata ve başka insanlara ruhen katma değeri olmayan herkesin apaçık ortaya çıktığı bir dönem. Ne güzel!

Uzun uzun sohbet etmenin, “naber/nasılsın/nasıl geçti gününden” öteye bir eylem olduğunu ve entelektüel birikiminle, hayata bakış açınla, yarattığın öz benlikle keyifli olduğunun anlaşıldığı bir dönem. Ne güzel!
Bunlar evet benim fikirlerim. Ama suçlayıcı, ama yargılayıcı, ama kibir dolu. Hayatın dengesinde, evrenin kurallarında bunların hiçbiri yoktur. Farkında olmak ve değişimi kabul etmek vardır. Yetersizlik duygusu yoktur mesela, hepimizin her şeyin, iyinin ve kötünün potansiyeli olduğumuz vardır. Yukarıda yazdıklarım belki sizde bir tokat etkisi yarattı. Ya da kendinizi geliştirmek istediğiniz alanlarda yetersiz hissettirdi. Veya bir iç sorgulama ile “bu zamana kadar boşa vakit harcadım ve artık çok geç” diye düşündünüz. Okuduğunuzda kendinizi kötü hissettiyseniz, hissetmeyin. Sadece neler yapabileceğinize odaklanın. Sadece silkelenin. Ve yine sadece inanç kalıplarınızın dışına çıkıp kendinizle ilgili düşüncelerinizi değiştirin. Farkında olmak, değişimin, dolayısıyla gelişimin ilk kuralıdır.
Tamam öyleyse şimdi her şeyi unutun. Hiçbir şey sizin suçunuz değil. Bu zamana kadar getirdiğiniz kendinize, hiç emek vermediniz sadece. Hadi, o zaman artık başlıyorsunuz. Bu noktada sanıldığının aksine yapmanız gereken değil, bilmeniz gereken bir şey var. Düşünce, eylemi doğurur. Kendinize sorun; “Ailem ve sevdiklerim olmadan özümde ben kimim? Hayattaki özgül ağırlığım nedir? , Neyi severim?, Neyle mutlu olurum?, Nasıl biri olmak isterim?” Bütün hayatınız başkalarını sorgulamakla, suçlamakla, yargılamakla geçiyor. Kendinize sorular sormadan iyi kötü günlerin içerisinde neye vakit ayırmayı seçiyorsanız o kadarı olabiliyorsunuz. Sonra da “ben böyleyim” bencilliği ile kenara çekiliyorsunuz. Değişimi kendimiz reddederken başkasından beklemek size de garip gelmiyor mu? Doğanın hiçbir yerinde tutup bırakmamak yoktur. Güneş doğar ve batar. Batmazsa tohumları kurutur, öldürür. Nehirler durmaz, akar. Durursa su birikir, bulanır. Kanımız özgürce akar, bu akış durursa kan birikir, pıhtılaşır. Tutup bırakmamak sadece insana özgüdür. Ve doğanın dengesine aykırıdır. Her şeyin devinim halinde olması gerekirken önce kendi değişiminizi sağlamadan nasıl verici olabilirsiniz ki?
Benliğinize meydan okuyun. Kimseyi suçlamadan, şartlarım böyleydi demeden, çok yoğunum diye söylenmeden konfor alanınızdan, yetersizlik algınızdan, inançlarınız doğrultusunda yarattığınız ihtiyaçlarınızdan arınarak açık yüreklilikle kendinize sorun. Sorun ki hayat size hiç olmadık zamanda hiç beklenmedik bir şekilde çalışmadığınız yerden sınavlar yapmasın. Korona günlerinde kendi kendimizle kaldığımız bu günlerde olduğu gibi…. ☺
“Su gibi olmalısın. Kırılmamak için bükül, düz olmak için eğril, dolmak için boşal, parçalan ki yenilen.” Lao Tzu
Misafir Yazar: Özüm

Görsel: digitalage.com.tr


1 yorum:

  1. Selamlar blogunuzu takipteyim sizde blogumu takip edip son yazıma yorum yazarsanız çok ama çok mutlu olurum :)

    YanıtlaSil