YAKIN AMA UZAK KOMŞUMUZ: RUSYA
SELAM MOSKOVA!
Rusya gezime ilişkin izlenimlerimi iki blog yazısıyla(Moskova ve St. Petersburg) sizlere aktaracağım. Rusya bu, yüzölçümü bakımından dünyanın en büyük ülkesi, tarihi çok eskilere dayanıyor ve 1917 devrimiyle dünyayı etkiliyor, tek yazıyla anlatılamaz ki.
Rusya'ya gitmek için vize almak gerekiyor. Vize almak yeterli mi? Hayır. Bize Rusça yazılmış beyaz bir kağıt verdiler ve bu kağıdın çok önemli olduğunu söylediler. Eğer bu kağıdı kaybedersek vizemiz dahi olsa Rusya'ya giremeyeceğimiz özellikle vurgulandı. Bu kağıt neden önemliydi acaba? Bunu da Rusya'ya girdiğimde öğrenecektim. Şöyleki; Rusya federal bir devlet olduğundan, federe birimler arasındaki seyahatlerde üç günden fazla kalanların gittikleri yerde yerel bir yetkili birime başvurup kayıt olmaları zorunlu. Buna Rusça'da "registratsiya" yani kayıt işlemi deniyor. Bu kural yerli-yabancı herkes için geçerli. Bize verilen beyaz kağıtta, kayıt işlemlerimiz önceden yapılmıştı yani(nerede, kaç gün kalacağımız belli olduğundan).
THY'nın İstanbul-Moskova seferiyle iki buçuk saatlik bir uçuşla Moskova'da bulunan dört havalimanından biri olan Vnukovo Havalimanına indik. Uçak iniş için alçaldıkça aşağıda gördüğüm yoğun orman dokusu ve yeşillik nedeniyle acaba başka bir kente mi iniyoruz diye endişelendim bir an. Daha yere inmeden anladım ki ben bu şehri seveceğim. Düz bir ovada ucu bucağı gözükmeyen yeşil bir örtü ve masmavi bir gökyüzü; yeşil ve mavinin dayanılmaz birlikteliği. Tam bir görsel şölen. Şaşırmıştım; iç ve dış faktörlerin de etkisiyle zihnimde canlandırdığım Moskova, soğuk, karanlık, yeşili olmayan gri bir kentti. Havalimanından kent merkezine yaptığımız bir saatlik yolculuk süresince gördüğüm yeşil güzellik devam etti.
Moskova, Rusya Federasyonu'nun başkenti. Siyasi konumuyla tarih boyunca önemli bir rol oynayan Moskova, geniş bir ovada Oka Nehri'nin kollarından biri olan Moskova Nehri kıyısında kurulmuş. Şehir adını bu nehirden almış. Moskova Rusya Federasyonu'nun en büyük şehri. Ayrıca sanayi, kültür, eğitim ve bilim merkezi. Moskova Devlet Üniversitesi ise dünyaca ünlü.
Moskova'nın şehir olarak tarihini, güce nasıl eriştiğini merak etmişimdir hep ve rehberimize sordum o da kısaca anlattı(Rehberimiz, Hermitaj Müzesi Türkoloji mezunu bir Rus'tu ve Hermitaj müzesini gezerken ne kadar şanslı olduğumu düşünmüştüm; her bir eseri, değerli parçaları öylesine detaylı anlattı ki, sıradan bir Rus'tan daha fazla bilgi sahibi olduğumu söyleyebilirim rahatlıkla).
Moskova'nın büyüme ve güç kazanma öyküsü çok ilginç. Önceleri sıradan bir beylik olan Moskova Knezliği(Beyliği), 14. yüzyıldan itibaren merkezi otoriteyle kuduğu iyi ilişkiler neticesinde, diğer beyliklerin önüne geçmiş. Peki merkezi otorite kimmiş dersiniz? Tatarlar. Tatarlar Rusya topraklarını ele geçirdikten sonra tüm beylikleri haraca bağlıyorlar. Moskova Knezliği de Tatarlar adına, diğer Rus beyliklerinin vergisini toplamaya başlıyor. Zamanla zenginleşen Moskova Beyliği, Timur'un akınlarıyla zayıflayan Altın Ordu Devleti'ne(ki bu devletin kurucusu Cengiz Han'ın torunu Batu Han'dır) isyan ediyor ve 3. İvan döneminde bağımsızlığını kazanıyor.
4. İvan ise Altın Ordu Devleti'nden geriye kalan Kazan, Astrahan gibi Tatar beyliklerini de ortadan kaldırarak hem beyliğini genişletmiş hem de siyasi gücünü artırmış. Bu nedenle kendisine İvan(Grozniy) "korkunç" lakabı takılıyor. Daha sonra iktidar Romanov Hanedanlığına geçİyor.
Yaptığım araştırmada, bazı tarihçilere göre, bugünkü çağdaş Rusya'nın temelinde tarihi süreklilik gereği Moğol İmparatorluğu, Altın Ordu Devleti ve Tatar Hanlıkları yatıyor. İç içe geçen kültürler ve bu kültürlerin şekillendirdiği kimlikler nedeniyle Rus denilen milletin Slav, Türk ve Fin-Ugur kabilelerinin karışımı olduğu söyleniyor. İşte ünlü "Rus'u kazı, altından Tatar çıkar" sözü de buradan kaynaklanıyor.
Rusya'nın beylikten devlete, devletten imparatorluğa geçişinde sırasıyla 3. İvan, 4. İvan ve Deli(Büyük) Petro'nun ayrı bir yeri bulunuyor. Öyleki, gezi sonunda rehbere şunu söyledim; "Rusya demek Deli Petro demekmiş." Gerçekten de Petro inanılmaz hayal gücü ve geniş öngörüsüyle Rusya'yı "Rusya" yapan bir çar.
Moskova, iki yüz yıllığına başkenti St. Petersburg'a kaptırsa da, güvenlik kaygılarıyla Sovyet iktidarında yeniden eski güç ve önemine kavuşuyor. Tarih boyunca Moskova'nın güce tapınma ilgisi Rusya'ya kazandırdığı bir kimlik haline dönüşmüş: Güçlü ve zengin olan itibar ve saygı görüyor her dönem. Altta kalanın canı çıksın dersem abartmış olmam. Moskova'nın ünlü geniş bulvar ve caddelerinde gördüğüm süper lüks araçları, hiçbir Avrupa başkentinde görmedim. İlginç değil mi? Ülkede sözü geçen oligarklar sanki ve siz onları görmeseniz de varlıklarını hissediyorsunuz.
Kent merkezine vardığımızda dikkatimi çeken ilk şey, çok geniş caddeler ve bu caddelerin temizliği oldu. Yerde tek bir sigara izmariti bile yok. Sonra dilenciler görürüm düşüncesiyle çevreye bakınmaya başladım, hani Rusya ekonomisi çok kötü diye lanse ediliyor ya. Moskova'da kaldığım süre boyunca ara sokaklar dahil bir tek dilenci görmedim, Suriyeli de görmedim. Putin, Suriyelileri ülkeye sokmuyormuş nedeni de "Suriye'yi kim karıştırıp bu hale getirdiyse, onlar alsınlar ülkelerine" diyormuş!
Rus kültürünü yansıtan en önemli şehirlerden biri olan Moskova, aynı zamanda döneminin Çarlık ve Sovyetler Birliği'nin izlerini taşıması açısından da önem taşıyor. Şehrin oldukça düzenli bir yapısı olduğundan kolay geziliyor. Rehberimizin söylediğine göre kağıt üstünde nüfusu 15 Milyon olan Moskova'nın gerçek nüfusu 20 Milyonmuş. Buna inanmak çok zor, çünkü geniş cadde ve bulvarlar gün içinde çok tenhaydı, öyleyse bu nüfus neredeydi? Tabii ki çalışıyorlardı. İstanbul gibi vıcık vıcık değildi sokaklar, insan kalabalığı yoktu; sakin ve sessizdi. Hava günlük güneşlik, nem yok, yeşil çok...Daha ne olsun? St. Petersburglu olan rehberimiz, daha sonra kendi şehrini gezdiğimizde bana sürekli olarak sordu: "Moskova mı daha güzel, St. Petersburg mu ve hangi şehri sevdin?" Cevabım hiç değişmedi: "Moskova". Ruslar, Moskova'ya "anne", St. Petersburg'a "baba" diyorlarmış. Anne; evlatlarını koruyup kollayan, gerekirse evlatları için canını feda eden, baba ise evlatlarına bilgi, kültür veren, onları eğiten ve hayata hazırlayan sıfatlarına haiz olduğundan. Ben "anne"yi çok sevdim...
II. Dünya Savaşı'nda Ruslar 25 Milyon kayıp vermişler ve bugün hala demografik açıdan kadın nüfus, erkek nüfustan fazla(dört kadına bir erkek düşüyor). Yani, savaşın sona ermesinden bu yana 73 yıl geçmiş ama fark hala kapanmamış. Bu nedenledir ki Rus kadınları, hayatın her alanında(tarım, bilim, sanayi,eğitim, fabrika, ev, atölye) çalışmak zorunda kalmışlar. Kendi işlerini kendileri görmüşler. Bugünün çağdaş Rusyasında durum tam tersine dönmüş: Kadınlar temel önceliği, kendisinin ve ailesinin tüm sorumluluğunu üstlenebilecek zengin bir koca veya sevgiliye bırakmışlar. Erkek zengin ve güçlü değilse evlenmiyor ya da sevgili olmuyorlarmış. Bu, Rus toplumunun geleneksel ahlak anlayışına ve Sovyetlerdeki kadının kendi ayakları üstünde durması gerektiği ilkelerine aykırı olsa da gerçek bu. Toplumsal hayattan tarihi ve turistik yerlere geçelim, ne dersiniz?
Moskova'da Gezilecek Yerler
St. Vasiliy Katedrali:
Kubbeleri Rusya'daki çeşitli halkları temsil eden Aziz Vasiliy Katedrali ve diğer kiliselerin kubbeleri soğan şeklinde. Bu mimariyi bizden, biz de aslında Bizans'tan almışız. İşlemeli rengarenk bu kilise ihtişamıyla Kızıl Meydan'da göz kamaştırıyor. Renklerini ve ince işlemelerini izlemeye doyamadım.
Moskova, Rusya Federasyonu'nun başkenti. Siyasi konumuyla tarih boyunca önemli bir rol oynayan Moskova, geniş bir ovada Oka Nehri'nin kollarından biri olan Moskova Nehri kıyısında kurulmuş. Şehir adını bu nehirden almış. Moskova Rusya Federasyonu'nun en büyük şehri. Ayrıca sanayi, kültür, eğitim ve bilim merkezi. Moskova Devlet Üniversitesi ise dünyaca ünlü.
Moskova'nın şehir olarak tarihini, güce nasıl eriştiğini merak etmişimdir hep ve rehberimize sordum o da kısaca anlattı(Rehberimiz, Hermitaj Müzesi Türkoloji mezunu bir Rus'tu ve Hermitaj müzesini gezerken ne kadar şanslı olduğumu düşünmüştüm; her bir eseri, değerli parçaları öylesine detaylı anlattı ki, sıradan bir Rus'tan daha fazla bilgi sahibi olduğumu söyleyebilirim rahatlıkla).
Moskova'nın büyüme ve güç kazanma öyküsü çok ilginç. Önceleri sıradan bir beylik olan Moskova Knezliği(Beyliği), 14. yüzyıldan itibaren merkezi otoriteyle kuduğu iyi ilişkiler neticesinde, diğer beyliklerin önüne geçmiş. Peki merkezi otorite kimmiş dersiniz? Tatarlar. Tatarlar Rusya topraklarını ele geçirdikten sonra tüm beylikleri haraca bağlıyorlar. Moskova Knezliği de Tatarlar adına, diğer Rus beyliklerinin vergisini toplamaya başlıyor. Zamanla zenginleşen Moskova Beyliği, Timur'un akınlarıyla zayıflayan Altın Ordu Devleti'ne(ki bu devletin kurucusu Cengiz Han'ın torunu Batu Han'dır) isyan ediyor ve 3. İvan döneminde bağımsızlığını kazanıyor.
4. İvan ise Altın Ordu Devleti'nden geriye kalan Kazan, Astrahan gibi Tatar beyliklerini de ortadan kaldırarak hem beyliğini genişletmiş hem de siyasi gücünü artırmış. Bu nedenle kendisine İvan(Grozniy) "korkunç" lakabı takılıyor. Daha sonra iktidar Romanov Hanedanlığına geçİyor.
Yaptığım araştırmada, bazı tarihçilere göre, bugünkü çağdaş Rusya'nın temelinde tarihi süreklilik gereği Moğol İmparatorluğu, Altın Ordu Devleti ve Tatar Hanlıkları yatıyor. İç içe geçen kültürler ve bu kültürlerin şekillendirdiği kimlikler nedeniyle Rus denilen milletin Slav, Türk ve Fin-Ugur kabilelerinin karışımı olduğu söyleniyor. İşte ünlü "Rus'u kazı, altından Tatar çıkar" sözü de buradan kaynaklanıyor.
Rusya'nın beylikten devlete, devletten imparatorluğa geçişinde sırasıyla 3. İvan, 4. İvan ve Deli(Büyük) Petro'nun ayrı bir yeri bulunuyor. Öyleki, gezi sonunda rehbere şunu söyledim; "Rusya demek Deli Petro demekmiş." Gerçekten de Petro inanılmaz hayal gücü ve geniş öngörüsüyle Rusya'yı "Rusya" yapan bir çar.
Moskova, iki yüz yıllığına başkenti St. Petersburg'a kaptırsa da, güvenlik kaygılarıyla Sovyet iktidarında yeniden eski güç ve önemine kavuşuyor. Tarih boyunca Moskova'nın güce tapınma ilgisi Rusya'ya kazandırdığı bir kimlik haline dönüşmüş: Güçlü ve zengin olan itibar ve saygı görüyor her dönem. Altta kalanın canı çıksın dersem abartmış olmam. Moskova'nın ünlü geniş bulvar ve caddelerinde gördüğüm süper lüks araçları, hiçbir Avrupa başkentinde görmedim. İlginç değil mi? Ülkede sözü geçen oligarklar sanki ve siz onları görmeseniz de varlıklarını hissediyorsunuz.
Kent merkezine vardığımızda dikkatimi çeken ilk şey, çok geniş caddeler ve bu caddelerin temizliği oldu. Yerde tek bir sigara izmariti bile yok. Sonra dilenciler görürüm düşüncesiyle çevreye bakınmaya başladım, hani Rusya ekonomisi çok kötü diye lanse ediliyor ya. Moskova'da kaldığım süre boyunca ara sokaklar dahil bir tek dilenci görmedim, Suriyeli de görmedim. Putin, Suriyelileri ülkeye sokmuyormuş nedeni de "Suriye'yi kim karıştırıp bu hale getirdiyse, onlar alsınlar ülkelerine" diyormuş!
Rus kültürünü yansıtan en önemli şehirlerden biri olan Moskova, aynı zamanda döneminin Çarlık ve Sovyetler Birliği'nin izlerini taşıması açısından da önem taşıyor. Şehrin oldukça düzenli bir yapısı olduğundan kolay geziliyor. Rehberimizin söylediğine göre kağıt üstünde nüfusu 15 Milyon olan Moskova'nın gerçek nüfusu 20 Milyonmuş. Buna inanmak çok zor, çünkü geniş cadde ve bulvarlar gün içinde çok tenhaydı, öyleyse bu nüfus neredeydi? Tabii ki çalışıyorlardı. İstanbul gibi vıcık vıcık değildi sokaklar, insan kalabalığı yoktu; sakin ve sessizdi. Hava günlük güneşlik, nem yok, yeşil çok...Daha ne olsun? St. Petersburglu olan rehberimiz, daha sonra kendi şehrini gezdiğimizde bana sürekli olarak sordu: "Moskova mı daha güzel, St. Petersburg mu ve hangi şehri sevdin?" Cevabım hiç değişmedi: "Moskova". Ruslar, Moskova'ya "anne", St. Petersburg'a "baba" diyorlarmış. Anne; evlatlarını koruyup kollayan, gerekirse evlatları için canını feda eden, baba ise evlatlarına bilgi, kültür veren, onları eğiten ve hayata hazırlayan sıfatlarına haiz olduğundan. Ben "anne"yi çok sevdim...
II. Dünya Savaşı'nda Ruslar 25 Milyon kayıp vermişler ve bugün hala demografik açıdan kadın nüfus, erkek nüfustan fazla(dört kadına bir erkek düşüyor). Yani, savaşın sona ermesinden bu yana 73 yıl geçmiş ama fark hala kapanmamış. Bu nedenledir ki Rus kadınları, hayatın her alanında(tarım, bilim, sanayi,eğitim, fabrika, ev, atölye) çalışmak zorunda kalmışlar. Kendi işlerini kendileri görmüşler. Bugünün çağdaş Rusyasında durum tam tersine dönmüş: Kadınlar temel önceliği, kendisinin ve ailesinin tüm sorumluluğunu üstlenebilecek zengin bir koca veya sevgiliye bırakmışlar. Erkek zengin ve güçlü değilse evlenmiyor ya da sevgili olmuyorlarmış. Bu, Rus toplumunun geleneksel ahlak anlayışına ve Sovyetlerdeki kadının kendi ayakları üstünde durması gerektiği ilkelerine aykırı olsa da gerçek bu. Toplumsal hayattan tarihi ve turistik yerlere geçelim, ne dersiniz?
Moskova'da Gezilecek Yerler
St. Vasiliy Katedrali:
Kubbeleri Rusya'daki çeşitli halkları temsil eden Aziz Vasiliy Katedrali ve diğer kiliselerin kubbeleri soğan şeklinde. Bu mimariyi bizden, biz de aslında Bizans'tan almışız. İşlemeli rengarenk bu kilise ihtişamıyla Kızıl Meydan'da göz kamaştırıyor. Renklerini ve ince işlemelerini izlemeye doyamadım.
Kızıl Meydan
Bilinenin aksine "Kızıl Meydan"ın adı, çok kan dökülmesinden dolayı kanın renginden değil, meydanın dört bir yanında bulunan saray ve kiliselerin güzelliğinden geliyor. Komünizm zamanında Sovyet askerleri tarafından bu meydanda dünyaya güçlerini göstermek için tören ve resmi geçitler yapılsa da meydanın adı komünist dönemden çok öncelere dayanıyor. Kızıl Meydan adını eski Rusçadaki "güzel" kelimesinden almış ama çağdaş Rusçada "kırmızı" anlamına gelen "krasniy/aya" kelimesi dünyaca ünlü Kızıl Meydan'a adını vermiş.Yani eski Rusçadaki Güzel Meydan, yeni Rusçada Kızıl Meydan'a dönüşmüş.
Kızıl Meydan oldukça geniş ve dört bir yanı saray ve kiliselerle çevrili. Hepsi de göz kamaştırıyor. St. Vasiliy Katedrali'nin tam karşısında Devlet Tarih Müzesi, çaprazında GUM alışveriş merkezi ve bunun karşısında ise bütün ihtişamıyla Kremlin(Kale) bulunuyor. Rusya Federasyonu, devlet başkanının resmen ikamet ettiği Kremlin'den yönetiliyor. Meydanın en görünür yerinde de Lenin'in Mozolesi yer alıyor. Mozolenin içinde bulunan Lenin'in mumyası, yetkililerce bilinmeyen bir yere götürülüyor, sonra da geri getiriliyormuş. Biz şanslıydık ve mozoleye girip Lenin'i görebildik. Fotoğraf çekmek kesinlikle yasaktı. Ben Lenin'in yüzüne öylesine dalmışım ki, ilerlemem konusunda uyarıldım. Lenin sanki uyuyordu ve az sonra uyanıp ayağa kalkacaktı; öylesine etkileyiciydi.
Beyaz Meydan(Katedral Meydanı)
Kızıl Meydan'da bulunan Kremlin dört saray, dört katedralin bulunduğu bölüm. Bu meydanda bulunan üç kilise İtalyan mimarlar tarafından inşa edilmiş. Bir tanesi ise Rus mimarlar tarafından. Rusların inşa ettiği katedrale merdivenlerle çıkılıyor. Merdivenlerin nedeni, kiliseye dua etmek için gelenlerin içeriye girmeden önce merdivenleri çıkarken dualarını iyice düşünmeleri için zaman kazandırmakmış. Hani bir söz vardır ya "Dualarına dikkat et, gerçek olabilir" diye o misal.
Nazım Hikmet'in Mezarı
Büyük şair Nazım Hikmet, 1963 yılında öldüğünde Novodevichy Manastırının bahçesinde bulunan mezarlığa gömülür. Bu mezarlıkta Rusya'ya hizmet etmiş bilim adamları, politikacılar, şair ve yazarlar kısacası dünya çapında isim yapmış ünlüler yatmakta. Nazım Hikmet'in mezarının hemen sol yanında Boris Yeltsin'in renkli mezarı yer alıyor. Nazım Hikmet her ne kadar vasiyet olarak Anadolu'da bir köy mezarlığına gömülmeyi istemişse de bu dileği yerine getirilmemiş. Moskova'daki Novodoviçi mezarlığında Gogol, Çehov ve Mayakovski ile birlikte yatıyor. Nazım Hikmet'in eşi Vera Tulyakova 20 Mart 2001 yılında kansere yenik düşüp öldüğünde vasiyeti üzerine Nazım Hikmet'in hemen yanı başına gömülür. Mezarı ziyaret edenler dikdörtgen bir mermer taşında Vera'nın adının yazılı olduğunu görürler. Bir ara Nazım Hikmet'in mezarının Türkiye'ye getirilmesi gündemdeydi. Ancak eşi Vera'nın Nazım Hikmet'in yanına gömülmesinden sonra mezarın ülkemize nakledilmesi neredeyse imkansız. Çünkü Vera yaşarken sadece ondan izin alınması gerekiyormuş eşi olduğu için. Ama artık o aile mezarlığında yatıyor sayılıyor .Rus geleneklerine göre mezarın nakli için Vera'nın çocuklarından, kardeşlerinden ve onların ailelerinden izin almak zorunluymuş. Yani, neredeyse Vera'nın yedi sülalesinden izin almak gerekiyor, ki bu çok zor. Nazım'ın mezarını ülkesine getireceğim diyenlerin sözü şov yapmaktan ileri gidemez anlayacağınız.
Büyük şair Nazım Hikmet, 1963 yılında öldüğünde Novodevichy Manastırının bahçesinde bulunan mezarlığa gömülür. Bu mezarlıkta Rusya'ya hizmet etmiş bilim adamları, politikacılar, şair ve yazarlar kısacası dünya çapında isim yapmış ünlüler yatmakta. Nazım Hikmet'in mezarının hemen sol yanında Boris Yeltsin'in renkli mezarı yer alıyor. Nazım Hikmet her ne kadar vasiyet olarak Anadolu'da bir köy mezarlığına gömülmeyi istemişse de bu dileği yerine getirilmemiş. Moskova'daki Novodoviçi mezarlığında Gogol, Çehov ve Mayakovski ile birlikte yatıyor. Nazım Hikmet'in eşi Vera Tulyakova 20 Mart 2001 yılında kansere yenik düşüp öldüğünde vasiyeti üzerine Nazım Hikmet'in hemen yanı başına gömülür. Mezarı ziyaret edenler dikdörtgen bir mermer taşında Vera'nın adının yazılı olduğunu görürler. Bir ara Nazım Hikmet'in mezarının Türkiye'ye getirilmesi gündemdeydi. Ancak eşi Vera'nın Nazım Hikmet'in yanına gömülmesinden sonra mezarın ülkemize nakledilmesi neredeyse imkansız. Çünkü Vera yaşarken sadece ondan izin alınması gerekiyormuş eşi olduğu için. Ama artık o aile mezarlığında yatıyor sayılıyor .Rus geleneklerine göre mezarın nakli için Vera'nın çocuklarından, kardeşlerinden ve onların ailelerinden izin almak zorunluymuş. Yani, neredeyse Vera'nın yedi sülalesinden izin almak gerekiyor, ki bu çok zor. Nazım'ın mezarını ülkesine getireceğim diyenlerin sözü şov yapmaktan ileri gidemez anlayacağınız.
Yeraltındaki Müze: Moskova Metrosu
Moskova metrosu yalnızca bir ulaşım aracı değil, aynı zamanda müzeleri aratmayan istasyonlarıyla bir kültür mirası. Moskova metrosunun her bir istasyonunda farklı bir mimari sanat akımıyla karşılaşmak mümkün. Biz, ikisi barış temalı olmak üzere ünlü yedi istasyonu gezdik. Ve bu gezimiz iki saati aşkın sürede gerçekleşti. Uzunluğu 300 kilometre olan ve her yıl yeni istasyonlar eklenen metro ile ilgili bir de espri varmış; "Bu gidişle Moskova-St. Petersburg metro ağıyla birleşecek" diye. Dört katlı ve yer yer 110 metreye ulaşan derinliğiyle dünyanın en büyük metro sistemlerinden biri olan Moskova metrosu 15 Mayıs 1935'te açılmış. Bir sanat eseri gibi inşa edilen metro sisteminde çok sayıda sanatçı ve mimarın yanı sıra 75 bin işçi çalışmış. II. Dünya Savaşı'nda hava saldırılarında 500 bin insan için sığınak olmuş. Bugün ise 5 milyon insanı rahatça alabileceği söyleniyor. Savaş sırasında bile metro inşaatı devam etmiş ve yedi istasyon eklenmiş. İstasyonlar arasının çok uzun olduğunu söyleyebilirim. Bir istasyonda bulunan köpek heykelinin burnunu okşayarak dilek tutmak adetmiş. Ben de okşadım ve bir dilek tuttum. :) Bakalım, dileğim gerçekleşecek mi?
Moskova metrosu dakik olmasıyla da ünlü ve çok hızlı. Biniş-iniş süresi 30 saniye ve günde 9 milyon yolcu taşıyormuş.
Moskova metrosu dakik olmasıyla da ünlü ve çok hızlı. Biniş-iniş süresi 30 saniye ve günde 9 milyon yolcu taşıyormuş.
Moskova Metro haritasında bulunan kahverengi çemberin bir de öyküsü var. Şöyle: Orijinal projede yer almayan çember, Stalin'in emriyle projeye eklenir. Bir toplantıda Stalin içtiği kahve fincanını metro haritasının üstüne koyar. İçmek için fincanı eline aldığında haritanın üstündeki fincanın bıraktığı kahverengi izi görür ve yanındakilere gösterir. Ve ardından metro hatlarının bu şekilde düzenlenmesini ister. Bugün kahverengi çember ile gösterilen bu bölgeden bütün hatların aktarması yapılır. Yanı aktarma istasyonları çember üzerindedir.
Eski Arbat Caddesi
Arbat Caddesi eski ve yeni olmak üzere paralel iki cadde. Eski Arbat Caddesi tarihi ve turistik olması nedeniyle trafiğe kapalı ve bir kilometre uzunluğunda bir cadde. Caddenin girişinde ünlü Prag Lokantası yer alıyor. Caddede ilerledikçe Puşkin'in evi ve evin karşısında karısıyla birlikte heykeli bulunmakta. Puşkin, Ruslar tarafından çok seviliyor ve değer veriliyor. Çünkü Puşkin Rus diline kazandırdığı yüzlerce yeni kelimeyle bugün konuşulan Rusçanın ve Çağdaş Rus Edebiyatının kurucusu sayılıyor. Arbat Caddesinde yaşayanlar arasında Çaykovski, Mayakovski ve Ribakov gibi ünlü isimler de yer almakta. Çehov, ünlü oyunu "Üç Kızkardeş"i ilk kez burada Prag Lokantası'nda sahneye koymuş.
20. yüzyılın başlarında Arbat Caddesi'nde bulunan elçilik binasında Alman Büyükelçisi'nin devrimciler tarafından öldürülmesiyle Lenin'i iktidara taşıyan isyan burada başlamış. Bu nedenle caddenin Rus tarihinde önemli bir yeri var.
Bugün ise cadde, sokak müzisyenleri, sokak ressamları, palyaçolar, hediyelik eşyaların satıldığı küçük dükkanlar, kafe ve pastahanelerin bulunduğu sanat ruhunu yansıtan şirin bir yer olmuş.Caddenin tarihini bildiğimden, cadde üstündeki Mc Donalds'ı görmek bende bir burukluk yaratmadı değil.
Hediyelik eşyalardan en çok satılanlar; matruşka bebeklerin yanı sıra eski SSCB döneminden kalma orak-çekiçli şapkalar ve tişörtlermiş. Paranız çoksa ve hayvansever değilseniz satılan kürk şapkaları, eldivenleri, kalpakları satın alabilirsiniz. Ben alış-verişe ayıracağım zamanı gezerek ve bir kafede kahve içerek değerlendirdim.
Stalin'in Yedi Kızkardeşi
Moskova'da gezdiğim, yürüdüğüm sokak ve caddelerde Stalin'in bir heykeline rastlamadım ama nereye baksam Stalin'in yedi kızkardeşini gördüm. II. Dünya Savaşından sonra Stalin'in Moskova'nın silüetini gökdelenlerle süsleme hayali bugün yedi adet olan gökdelenlerin yapımıyla gerçekleşmiş ve bu binalar, Stalin'in Yedi Kızkardeşi olarak adlandırılıyor. Yedi gökdelenle ilgili çeşitli varsayımlar ileri sürülüyor, efsaneler anlatılıyor. Hepsi bir yana, gotik mimariyi sevmeyen ben, gökdelenlerin özgünlüğüne ve ihtişamına hayran oldum. Bu efsanelerden biri şöyle: Moskovalı bir astrolog Stalin'e der ki; "eğer inşaatı söyleyeceğim gün ve saatte başlamak üzere ve yedi yılda tamamlanmış ve aynı gün ve saatte bitirilmiş yedi bina yaptırırsan senin adın dünya durdukça yaşayacak." Ve gerçekten de 7 Eylül 1947, saat 13.00'da başlayan yedi inşaat yedi yıl sonra aynı gün ve satte bitirilmiş. Temellerin atıldığı gün kentteki tüm inşaat çalışmaları durdurulmuş. Hikaye size tuhaf geldi değil mi? Pozitif bilime dayalı Sovyet yönetiminin lideri Stalin bir astrologa nasıl inanır diye. Büyüklerimden dinlediğim kadarıyla Rusya'nın mistik bir ülke olduğunu biliyordum ama Stalin'e hayret ettim doğrusu. Rehberimizin söylediğine göre, Rus toplumu doğaüstü ya da gizemli güçlere hep inanmış, Sovyetler döneminde bile vaz geçmemiş. Fallar, büyüler, hurafeler günlük yaşamın bir parçası ve ona göre hareket ediliyor. Bu ilgi tuhaf gibi gözükebilir ama gerçek.
Stalin'in Yedi Kızkardeşi olarak adlandırılan binalar, Moskova Devlet Üniversitesi (Metro Universitet), Dış İşleri Bakanlığı(Eski Arbat), Ağır Sanayi Bakanlığı, Ukrayna Oteli, Leningradskaya Oteli, Kudrinskaya Meydanı ve Koteinicheskaya Binası (Tagansky).
Lubyanka Binası
Tverskaya Caddesi'nde yer alan bu bina Rusya istihbaratının merkez karargahı. Binanın ana caddeye bakan kısmında, KGB'nin efsane ismi Andropov'un kabartması bulunuyor. Binanın göründüğünden daha fazla katının yer altında olduğu söylendi. Binanın işlevsel olup olmadığı hakkında net bir bilgi yok.Bazı geceler binada tek bir ışık gözükmezken, bazı geceler tüm ışıklar yanıyormuş. Binanın fotoğrafını çekmedim, ne olur ne olmaz diye. :) Öyle ya tarihte türlü işkencelerin odağı olması, KGB ve Sovyetler üçlüsünün bendeki algısı korkuydu çünkü. Çok fazla film izlemiştim.
Rusya'da günlük yaşam, başka bir yazı konusu. Ben yemeklerinden bahsetmek istiyorum. Rusya'nın kendine özgü bir mutfağı yok ama yerel yemekleri çok. Ünlü borç çorbasını, kreplerini(blini) ve Rus Salatası'nı saymazsak tabii. Borç çorbasını tatmadım ama çok sevdiğim balık çorbasını tattım. Diyebilirim ki gezdiğim ülkelerde tattığım balık çorbasından daha lezzetli bir çorba içtim Moskova'da. Üstelik çorbanın içinde tatlı su karidesleri de vardı. Azeri garsona, çorbayı çok beğendiğimi söyleyip, yarın akşam tekrar geleceğimi söyledikten sonra ikinci akşam çorbadaki karideslerin sayısı artmıştı. :) St. Petersburg'da içtiğim balık çorbasını(denize kıyısı olmasına rağmen) beğenmedim. Bu yönüyle Moskova'yı Ankara'ya benzettim. Hani bizde söylenir ya; "balığın tazesi ve iyisi Ankara'da yenir" diye. Doğrudur.
Rusya'da votka çok tüketiliyor. Şöyle bir atasözü varmış; "Çirkin kadın yoktur, az votka vardır." Şimdi bu söz, kadınlara hakaret mi, iltifat mı, yorumu size bırakıyorum. Girdiğim tüm restoranlarda kocaman sürahilerle renkli sıvılar içiyorlardı. Rehberimize sordum nedir diye. Suyla reçelin karışımıymış ve Ruslar tarafından çok sevilen bir içecekmiş, adı "mors"muş. E tabii soğuk ülke, enerji için tatlı şart.
Moskova'nın gece yaşamının çok renkli olduğu söylendi ama ben gece yaşamını sevmediğimden bu konuda bir bilgi veremeyeceğim maalesef. Eğlenmek yerine dinlenmeyi ve sokaklarda gezmeyi tercih ediyorum.
Moskova 74 yıllık komünizm geçmişini unutmuş gözükse de eski rejimin katı kuralları günlük yaşamda varlığını hissettiriyor hala. Her şey kurallara göre yapılıyor, kural dışılık söz konusu değil. Bu konuda en ufak taviz vermiyorlar. Moskova, geçiş sürecinin şaşkınlığını atmışa benziyor. Yeni sisteme kolay adapte olmuş. Hırsızlık konusunda uyarıldık, ki her yerde var olabilen bir durum. Cadde ve sokaklar gayet güvenliydi. Gerçekten de Napolyon'un dediği gibi; "Moskova Rusya'nın kalbiydi." Ve ben bu kalbi çok sevdim.
Aklınızda Bulunsun! (Rusya'ya seyahat etmeyi düşünüyorsanız eğer)
- Pasaportlar, otele giriş yapıldığında toplanıyor ve ancak çıkış işlemi yapıldıktan sonra size teslim ediliyor. Polis pasaport sorduğunda elinizdeki otelin oda kartını gösteriyorsunuz. Bu uygulamanın yalnız Türklere mi, yoksa tüm turistlere mi uygulandığını bir türlü öğrenemedim.
-Derdinizi İngilizce anlatmaya boşuna uğraşmayın, kimse İngilizce bilmiyor. Türkçe olarak anlatırsanız daha iyi anlaşırsınız. Çünkü Sovyetler dağıldıktan sonra iş bulmak için Moskova'ya gelen Türki Cumhuriyetlerden Azeriler, Özbekler, Tacikler, Ahıska Türkleri, Gürcüler gayet iyi Türkçe konuşuyorlar. Moskova'da Rusça'dan sonra en yaygın konuşulan dil Türkçe. Zorluk çekmedim.
- Sarı ticari taksi sayısı yeterli değil, zaten kullanmanız önerilmiyor, güvenli olmayabilirmiş. Bunun yerine internet taksiciliğini tercih edin. Tabii bunun için rehberden yardım almanız gerekiyor.
-Bir Rus'a "kazyol" yani keçi demek büyük hakaret sayılıyor. Ama "ayı" diyebilirsiniz, bu da iltifat sayılıyor. Çünkü "ayı" Rusya'nın simgesi ve güçlü, kuvvetli bir hayvan. Rehberimizin söylediğine göre "manyak" ve "durak" sözcüklerini de kullanmayın. Manyak, bildiğiniz manyak "durak" ise "deli" demekmiş. Taksiciye ezkaza şu durakta ineceğim derseniz temiz bir dayak yermişsiniz. Benden uyarması.
Not: Tüm fotoğraflar bana aittir, izinsiz kullanılamaz.
Arbat Caddesi eski ve yeni olmak üzere paralel iki cadde. Eski Arbat Caddesi tarihi ve turistik olması nedeniyle trafiğe kapalı ve bir kilometre uzunluğunda bir cadde. Caddenin girişinde ünlü Prag Lokantası yer alıyor. Caddede ilerledikçe Puşkin'in evi ve evin karşısında karısıyla birlikte heykeli bulunmakta. Puşkin, Ruslar tarafından çok seviliyor ve değer veriliyor. Çünkü Puşkin Rus diline kazandırdığı yüzlerce yeni kelimeyle bugün konuşulan Rusçanın ve Çağdaş Rus Edebiyatının kurucusu sayılıyor. Arbat Caddesinde yaşayanlar arasında Çaykovski, Mayakovski ve Ribakov gibi ünlü isimler de yer almakta. Çehov, ünlü oyunu "Üç Kızkardeş"i ilk kez burada Prag Lokantası'nda sahneye koymuş.
20. yüzyılın başlarında Arbat Caddesi'nde bulunan elçilik binasında Alman Büyükelçisi'nin devrimciler tarafından öldürülmesiyle Lenin'i iktidara taşıyan isyan burada başlamış. Bu nedenle caddenin Rus tarihinde önemli bir yeri var.
Bugün ise cadde, sokak müzisyenleri, sokak ressamları, palyaçolar, hediyelik eşyaların satıldığı küçük dükkanlar, kafe ve pastahanelerin bulunduğu sanat ruhunu yansıtan şirin bir yer olmuş.Caddenin tarihini bildiğimden, cadde üstündeki Mc Donalds'ı görmek bende bir burukluk yaratmadı değil.
Hediyelik eşyalardan en çok satılanlar; matruşka bebeklerin yanı sıra eski SSCB döneminden kalma orak-çekiçli şapkalar ve tişörtlermiş. Paranız çoksa ve hayvansever değilseniz satılan kürk şapkaları, eldivenleri, kalpakları satın alabilirsiniz. Ben alış-verişe ayıracağım zamanı gezerek ve bir kafede kahve içerek değerlendirdim.
Stalin'in Yedi Kızkardeşi
Moskova'da gezdiğim, yürüdüğüm sokak ve caddelerde Stalin'in bir heykeline rastlamadım ama nereye baksam Stalin'in yedi kızkardeşini gördüm. II. Dünya Savaşından sonra Stalin'in Moskova'nın silüetini gökdelenlerle süsleme hayali bugün yedi adet olan gökdelenlerin yapımıyla gerçekleşmiş ve bu binalar, Stalin'in Yedi Kızkardeşi olarak adlandırılıyor. Yedi gökdelenle ilgili çeşitli varsayımlar ileri sürülüyor, efsaneler anlatılıyor. Hepsi bir yana, gotik mimariyi sevmeyen ben, gökdelenlerin özgünlüğüne ve ihtişamına hayran oldum. Bu efsanelerden biri şöyle: Moskovalı bir astrolog Stalin'e der ki; "eğer inşaatı söyleyeceğim gün ve saatte başlamak üzere ve yedi yılda tamamlanmış ve aynı gün ve saatte bitirilmiş yedi bina yaptırırsan senin adın dünya durdukça yaşayacak." Ve gerçekten de 7 Eylül 1947, saat 13.00'da başlayan yedi inşaat yedi yıl sonra aynı gün ve satte bitirilmiş. Temellerin atıldığı gün kentteki tüm inşaat çalışmaları durdurulmuş. Hikaye size tuhaf geldi değil mi? Pozitif bilime dayalı Sovyet yönetiminin lideri Stalin bir astrologa nasıl inanır diye. Büyüklerimden dinlediğim kadarıyla Rusya'nın mistik bir ülke olduğunu biliyordum ama Stalin'e hayret ettim doğrusu. Rehberimizin söylediğine göre, Rus toplumu doğaüstü ya da gizemli güçlere hep inanmış, Sovyetler döneminde bile vaz geçmemiş. Fallar, büyüler, hurafeler günlük yaşamın bir parçası ve ona göre hareket ediliyor. Bu ilgi tuhaf gibi gözükebilir ama gerçek.
Stalin'in Yedi Kızkardeşi olarak adlandırılan binalar, Moskova Devlet Üniversitesi (Metro Universitet), Dış İşleri Bakanlığı(Eski Arbat), Ağır Sanayi Bakanlığı, Ukrayna Oteli, Leningradskaya Oteli, Kudrinskaya Meydanı ve Koteinicheskaya Binası (Tagansky).
Gökdelenlerden bahsetmişken göz kamaştıran modern gökdelenlerin bulunduğu "Moskova City"den de söz etmem gerek. Burası öyle bir yer ki yanına yaklaşamıyorsunuz; oligarkların ve çok zenginlerin oturdukları bu son derece modern tasarımlı binalar çok güvenlikli ve çok pahalıymış. İçeriye ticari taksinin bile girmesine zor izin verilen adeta özerk bir bölge. Otobüsle kaç kez önünden geçtik ama fotoğraf çekemedim. Peki bu lüks gökdelenleri kim yapmış dersiniz? Bir Türk firması olan Rönesans Holding. Gururlandım.
Bolşoy Tiyatro Binası
Dünyaca ünlü Bolşoy Bale Topluluğunun gösterilerini yaptığı bina. Rusya'da bale sanatına çok önem veriliyor. Bolşoy tiyatro binası 1805 yılında çıkan yangında kül olduktan sonra, daha büyük bir tiyatro salonu inşa edilmiş ve 1825'te açılarak "Moskova Kraliyet Bolşoy Tiyatrosu" adıyla hizmete girmiş.
Rusya'da balenin tarihi ve gelişim sürecini anlatan "Matilda" filmi, Balerin Matilda Kshesinskaya'nın gerçek yaşam öyküsünden uyarlanarak çekilmiş tarihi bir film. Filmin çekildiği mekanları gezmiş olmanın verdiği keyfiyle izledim filmi. Rehberimize öneri için teşekkürler.
Tverskaya Caddesi'nde yer alan bu bina Rusya istihbaratının merkez karargahı. Binanın ana caddeye bakan kısmında, KGB'nin efsane ismi Andropov'un kabartması bulunuyor. Binanın göründüğünden daha fazla katının yer altında olduğu söylendi. Binanın işlevsel olup olmadığı hakkında net bir bilgi yok.Bazı geceler binada tek bir ışık gözükmezken, bazı geceler tüm ışıklar yanıyormuş. Binanın fotoğrafını çekmedim, ne olur ne olmaz diye. :) Öyle ya tarihte türlü işkencelerin odağı olması, KGB ve Sovyetler üçlüsünün bendeki algısı korkuydu çünkü. Çok fazla film izlemiştim.
Rusya'da günlük yaşam, başka bir yazı konusu. Ben yemeklerinden bahsetmek istiyorum. Rusya'nın kendine özgü bir mutfağı yok ama yerel yemekleri çok. Ünlü borç çorbasını, kreplerini(blini) ve Rus Salatası'nı saymazsak tabii. Borç çorbasını tatmadım ama çok sevdiğim balık çorbasını tattım. Diyebilirim ki gezdiğim ülkelerde tattığım balık çorbasından daha lezzetli bir çorba içtim Moskova'da. Üstelik çorbanın içinde tatlı su karidesleri de vardı. Azeri garsona, çorbayı çok beğendiğimi söyleyip, yarın akşam tekrar geleceğimi söyledikten sonra ikinci akşam çorbadaki karideslerin sayısı artmıştı. :) St. Petersburg'da içtiğim balık çorbasını(denize kıyısı olmasına rağmen) beğenmedim. Bu yönüyle Moskova'yı Ankara'ya benzettim. Hani bizde söylenir ya; "balığın tazesi ve iyisi Ankara'da yenir" diye. Doğrudur.
Rusya'da votka çok tüketiliyor. Şöyle bir atasözü varmış; "Çirkin kadın yoktur, az votka vardır." Şimdi bu söz, kadınlara hakaret mi, iltifat mı, yorumu size bırakıyorum. Girdiğim tüm restoranlarda kocaman sürahilerle renkli sıvılar içiyorlardı. Rehberimize sordum nedir diye. Suyla reçelin karışımıymış ve Ruslar tarafından çok sevilen bir içecekmiş, adı "mors"muş. E tabii soğuk ülke, enerji için tatlı şart.
Moskova'nın gece yaşamının çok renkli olduğu söylendi ama ben gece yaşamını sevmediğimden bu konuda bir bilgi veremeyeceğim maalesef. Eğlenmek yerine dinlenmeyi ve sokaklarda gezmeyi tercih ediyorum.
Moskova 74 yıllık komünizm geçmişini unutmuş gözükse de eski rejimin katı kuralları günlük yaşamda varlığını hissettiriyor hala. Her şey kurallara göre yapılıyor, kural dışılık söz konusu değil. Bu konuda en ufak taviz vermiyorlar. Moskova, geçiş sürecinin şaşkınlığını atmışa benziyor. Yeni sisteme kolay adapte olmuş. Hırsızlık konusunda uyarıldık, ki her yerde var olabilen bir durum. Cadde ve sokaklar gayet güvenliydi. Gerçekten de Napolyon'un dediği gibi; "Moskova Rusya'nın kalbiydi." Ve ben bu kalbi çok sevdim.
Aklınızda Bulunsun! (Rusya'ya seyahat etmeyi düşünüyorsanız eğer)
- Pasaportlar, otele giriş yapıldığında toplanıyor ve ancak çıkış işlemi yapıldıktan sonra size teslim ediliyor. Polis pasaport sorduğunda elinizdeki otelin oda kartını gösteriyorsunuz. Bu uygulamanın yalnız Türklere mi, yoksa tüm turistlere mi uygulandığını bir türlü öğrenemedim.
-Derdinizi İngilizce anlatmaya boşuna uğraşmayın, kimse İngilizce bilmiyor. Türkçe olarak anlatırsanız daha iyi anlaşırsınız. Çünkü Sovyetler dağıldıktan sonra iş bulmak için Moskova'ya gelen Türki Cumhuriyetlerden Azeriler, Özbekler, Tacikler, Ahıska Türkleri, Gürcüler gayet iyi Türkçe konuşuyorlar. Moskova'da Rusça'dan sonra en yaygın konuşulan dil Türkçe. Zorluk çekmedim.
- Sarı ticari taksi sayısı yeterli değil, zaten kullanmanız önerilmiyor, güvenli olmayabilirmiş. Bunun yerine internet taksiciliğini tercih edin. Tabii bunun için rehberden yardım almanız gerekiyor.
-Bir Rus'a "kazyol" yani keçi demek büyük hakaret sayılıyor. Ama "ayı" diyebilirsiniz, bu da iltifat sayılıyor. Çünkü "ayı" Rusya'nın simgesi ve güçlü, kuvvetli bir hayvan. Rehberimizin söylediğine göre "manyak" ve "durak" sözcüklerini de kullanmayın. Manyak, bildiğiniz manyak "durak" ise "deli" demekmiş. Taksiciye ezkaza şu durakta ineceğim derseniz temiz bir dayak yermişsiniz. Benden uyarması.
Not: Tüm fotoğraflar bana aittir, izinsiz kullanılamaz.
Hocam akıcı sade anlatımınızla Rusya,yı da gezmiş oldum.Sanat deyince benimde aklıma Rusya gelir.Caddeleri genişliğinden söz etmişiniz Kars,ın caddeleridi geniş Rus mimarı yapısı burda da izlerini taşımakta.Nazım Hikmet,in kaldığı oteli de gördünüz mü?Emeğinize sağlık teşekürler sizi takip etmek güzel
YanıtlaSil