9 Temmuz 2018 Pazartesi




JEAN JACQUES ROUSSEAU'DAN
YALAN, DOĞRULUK VE DÜRÜSTLÜK ÜZERİNE SÖZLER


Yalandan kim ölmüş ki? diyen ve yalan söylemeyi normal bir davranış olarak görmeye alışan  bir toplumun ferdi olarak bu durumdan üzüntü duyuyorum. Bir insan neden yalan söyleme ihtiyacı duyar? Tabii yalan söylemek bir ihtiyaçsa. Yalan söylemenin nedenleri üzerinde düşündüm ve şu sonuçlara vardım: Korkudan, mahcubiyetten, karşındakini aldatma eğiliminden, kendini kötülüklerden koruma içgüdüsünden, gerçeği saklama isteğiyle kendine menfaat sağlamaktan ve başkalarına zarar verme isteğinden v.s. 

Peki bunları yazan ben, hiç yalan söylememiş miyim? Bu soruya, ünlü bir düşünürün sözüyle cevap vermek istiyorum: "Ben bir insanım; ve insana dair hiçbir şey bana yabancı değildir." :)  Yani arada sırada beyaz yalanlar söylemişimdir,  "beyaz yalanların kimseye zararı dokunmaz ki" diye düşünerek. Ama bu düşüncemde yanıldığımı Rousseau'yu okuyunca öğrendim. Şöyle diyor Rousseau:  Beyaz yalan diye adlandırılan yalanlar gerçek yalanlardır, çünkü onları gerek kendimiz, gerekse başkasının yararına ileri sürmek, onun zararına ileri sürmek kadar haksızlıktır. Gerçekte var olan bir insan söz konusu olduğunda, her kim gerçeğe aykırı olarak bu kişiyi över ya da yererse, yalan söylemiş olur."
Ve diyebilirim ki, Solon'un özdeyişiyle; " Düşmanlarından bile olsa öğrenmek, bilge, doğru, alçak gönüllü olmak ve daha az mağrur olmak için, hiçbir zaman geç değildir." Ben de öğrenmek için geç kalmış sayılmam. :)

Yaptığım bu girizgahtan sonra J.J.Rousseau'nun kaçıncı kez okuduğumu hatırlamadığım "Yalnız Gezenin Düşleri" kitabından beğendiğim alıntıları paylaşacağım. Kitabın en sevdiğim bölümü Dördüncü Gezinti bölümüdür. Yazar, bu bölümde doğruluk, dürüstlük ve yalan üçlemesini enine boyuna irdelemiştir (bana göre böyle), kendinden de örnekler vererek. 
İşte bu bölümden seçtiklerim:

Yalan, Yalan söyleme

---Bir felsefe kitabında yalan söylemenin, açıklanması gereken bir gerçeğin (doğrunun, hakikatin) saklanması olduğunu okumuştum. Bu tanıma göre, açıklanması zorunlu olmayan bir gerçeği söylememek, yalan söylemek sayılmaz, ama benzer bir durumda gerçeği saklamaktan memnun olmayan biri, tam tersini söylerse, yalan söylemiş olur mu, olmaz mı? Tanıma göre, o kişinin yalan söylediği söylenemez; çünkü borçlu olmadığı birine sahte para veren kişi, şüphesiz onu aldatmakta, ama ondan bir şey çalmamaktadır.

---Her türlü olası faydadan sıyrılmış olan gerçek, borçlu olduğumuz bir şey olamaz, dolayısıyla onu gizleyen veya değiştiren, yalan söylemiş olmaz.




---Gerçeği söylememek ile gerçek olmayanı söylemek birbirinden çok farklı iki şeydir; fakat her ikisi de sonuç olarak aynı etkiyi yaratır, çünkü hiçbir etkinin olmadığı zamanlar sonuç hep aynıdır. Gerçeğin kimseyi ilgilendirmediği yerde, onun karşıtı olan yanlış da ilgilendirmez; bundan çıkan sonuca göre de, benzer durumlarda gerçeğin tersini söyleyerek aldatan kişi, gerçeği söylemeyerek aldatandan daha suçlu değildir; çünkü yararsız gerçekler konusunda yanlış yapmak, hiç bilmemekten daha kötü değildir. Denizin dibindeki kumun beyaz veya kırmızı olduğunu sanmam ile ne renk olduğunu bilmemem arasında fark yoktur. Madem ki haksızlık başkalarına zarar vermektir, kimseye zarar vermeden nasıl haksız olunabilir?

---Doğru olmayanı söylemek, ancak aldatmak niyeti varsa yalan söylemektir ve aldatma niyetinin her zaman zarar vermek niyetinden uzak olması bir yana, bazen tamamen tersi bir amacı vardır. Fakat bir yalanın masum sayılabilmesi için, zarar verme niyetinin olmaması yeterli değildir, bir de konuşulan kişinin içine düşürüldüğü yanılgının, ne onlara ne de başkalarına zarar vermeyeceğinden emin olmak gerekir. Böyle bir kanaate varıldığı enderdir ve bunun içindir ki bir yalanın masum olduğu ender görülür. Kendi menfaati için yalan söylemek sahtekarlık, başkasının menfaati için yalan söylemek hile, zarar vermek için yalan söylemek iftira ve yalanların en bayağısıdır. Menfaat gözetmeden ve ne kendine ne de başkalarına zarar vermeksizin yalan söylemek, yalan söylemek değil, bir tür kurmacadır.  (Yazar,bu kurmacaya örnek olarak konusu ahlak olan mesel ve fabl ile  hiçbir gerçek bilgi içermeden, tek amacı eğlendirmek olan boş kurmacalar olarak nitelendirdiği hikaye ve romanları gösteriyor.) 


Doğruluk, Doğrucu

--- Toplumda "doğrucu" denilen insanlar gördüm. Bunların tüm doğrulukları, kendilerinden hiçbir şey katmadan, hiçbir olayı süslemeden, hiçbir şeyi abartmadan, yer, zaman ve kişi adlarını gerçeğe sadık kalarak yaptıkları hiçbir içeriği olmayan konuşmalarıyla sınırlıdır. Çıkarlarına dokunmayan her şeyde, öykülerini gerçeğe tam bir sadakatle anlatırlar. Fakat onları ilgilendiren bir konuyu işlemek söz konusu olduğunda ve onları yakından etkileyen bir olaydan bahsettiklerinde, olayları kendi işlerine geldiği gibi sunmak için her renge boyarlar ve yalan işlerine geldiği halde söylemekten kaçınırlarsa, o yalanın söylenmesini ustalıkla kolaylaştırırlar ve kendilerinin suçlanmayacağı şekilde benimsenmesini sağlarlar.Temkinli olmak bunu gerektirir: Elveda doğruluk!


Dürüstlük, Dürüst

---"Dürüst" dediğim adam bunun tam aksini yapar. Başkasının o kadar saygı duyduğu, ancak onun umursamadığı, gerçekle hiçbir ilgisi olmayan konularda, ölmüş veya yaşayan hiç kimseye karşı doğru ya da yanlış herhangi bir yargı içermeyen, uydurma olaylarla arkadaşlarını eğlendirmekten çekinmez. Fakat herhangi biri için, adalete ve gerçeğe karşı, fayda veya zarar, saygı veya hoşgörü, övgü veya yergi sonucu yaratacak hiçbir söylev, asla yüreğine, ağzına ve kalemine yaklaşamaz. Havai konuşmalarda doğruluktan dem vurmadığı halde, kendi çıkarı aleyhine olsa da doğrudur. Şöyle doğrudur ki, kimseyi aldatmaya çalışmaz, lehinde olan gerçeğe olduğu kadar aleyhinde olan gerçeğe de bağlıdır ve bu gerçekten ne kendi çıkarına ne de düşmanına zarar vermek için yararlanmadığından, doğru insandır. Doğru adamla öteki arasında fark şudur ki, toplumun dürüst dediği, kendisinden hiçbir fedakarlık istemeyen gerçeğe kesinlikle bağlıdır, daha ileri gidemez; oysa benim dürüst dediğim adam gerçeğe ancak kendisini feda etmek gerektiği zaman hizmet eder.

---Bütün bu düşüncelerden çıkan sonuç, benim kendime iş edindiğim doğruluğun, olup bitenlerin doğruluğundan çok, hakbilirlik ve eşitlik duygularına dayandığı ve benim, bunu uygularken gerçeğin ve yalanın soyut kavramlarından çok, vicdanımın ahlaki emirlerini izlediğimdir. Çok sık masal anlattım, fakat çok az yalan söyledim. Bu ilkelere uymakla kendimi saldırılara açık hale getirdim, ama kimseye zarar vermediğim gibi, hakkım olandan fazla hiçbir üstünlük de sağlamadım. İşte bu yüzden bana göre gerçek bir erdemdir.

Diğer bütün yönlerden gerçek, bizim için, kendisinden ne iyilik ne de kötülük gelen, sadece fizikötesi bir varlıktır.

Yazımın sonunda şimdi sorabilirim sanırım; yalan söyleme konusunda kendimize karşı ne kadar dürüstüz?
Her zaman ve her durumda doğru olmak cesaretine ve gücüne sahip olabiliyor muyuz?
Cevaplarınızı yazmasanız da olur, ama lütfen kendi iyiliğiniz için bu iki soruyu cevaplayın, emin olun cevaplarınız nasıl olursa olsun bir vicdan muhasebesi yapmaktan daha zor olmayacaktır...


Kaynak:
Jan Jacques Rousseau - Yalnız Gezenin Düşleri, Dördüncü Gezinti,(s: 65-88) tarafımdan derlendi.
Çeviren: Ester Yanarocak




2 yorum:

  1. Hocam, konu seçiminiz herkesin ilgi alanında olduğu bir gerçek.İnsan olmamızın erdemlerindendir dürüst olmak ve bu sıfatı taşıyor olmak.Zaman zaman benim de olmuştur yalanlarım ama masum olduğunu düşünüyorum .Benim o an vicdanı bir rahatsızlık duymuyor olmamam masum yalan niteliğinde olduğu gerçeğini düşündürüyordu.Yazınızı okuyunca soru işaretleri arttı.Ben dürüstlüğün parçası olmalıyım masum olsa da yalanı değil .Verdiğiniz kıymetli bilgiler için içten teşekkürler.Sevgiyle kalın

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne güzel ifade etmişsiniz. Yorumunuz için çok teşekkür ederim. Sevgiler.

      Sil