4 Eylül 2016 Pazar




KİTAP YAKMANIN  TARİHİ 





Egemen sınıflar tarihleri boyunca ve günümüzün "modern" dünyasında nedense kitaplardan hep korkmuşlardır. Bu korku nedeniyle de kitapların ve yazarlarının başına gelmeyen kalmamıştır. "Kitaplar beynin çocuklarıdır." demiş Jonathan Swift. Acaba, çocukları olmayan beyinler mi kitap düşmanlığı yapıyor ve onları imha ederek bu çocuklardan kurtulabileceklerini sanıyorlar? Bu sorunun cevabı evet ise yazık! Çünkü kitap yakanlar ve imha edenlerin isimleri  "lanet" le anılırken, kitaplar ve kitaplardaki düşünceler varlığını sürdürmekte devam ediyor bugün de.

Okuyanlar bilirler; kitap ve kütüphane yakmanın da bir tarihi olduğunu. Ve konuyla ilgili ilk akla gelenler ve çok bilinenler  şunlardır:
Büyük İskender'in İran' ı işgal ettiğinde  yaptığı işlerden birinin Persepolis Kütüphanesi'ni (M.Ö. 330) ateşe vermek olduğu,
İskenderiye/Mısır Kütüphanesi' nin (M.S. 490) Romalılar tarafından yakıldığı,
Bağdat Kütüphanesi' nin (13. Yüzyıl), Moğollar tarafından yakılıp, yıkıldığı,
Ve 10 Mayıs 1933' te, Hitler' in emriyle üniversite meydanlarında Nazi düşmanı olarak görülen Sosyalist, Pasifist ve Yahudi yazarlara ait 20 bin kitabın yakıldığıdır.

Kitapları yakılanlardan biri olan Alman şair Heinrich Heine, bu olayın gerçekleşmesinden yıllar önce (1821)  şöyle demiş: "Bugün kitap yakanlar, yarın insan yakar." Ve gerçekten de bu sözden bir yüz yıl sonra Naziler, Yahudileri fırınlarda yakmıştır. İşte bu olayların anısına, Mischa Ulmann tarafından Berlin' deki kitapların yakıldığı meydanın ortasında yerde Batık Kütüphane (Versunkene Bibliothek) adı verilen anıt eser yapılmıştır. Anıtta, yaklaşık bir metrekarelik bir plexsiglass levhanın altında 20 bin kitabın sığabileceği kitap rafları vardır ama raflar yakılan kitapları hatırlatmak için boştur.





Tüm bu hatırlatmalardan sonra asıl konuya geçebilirim: Kökü yüzyıllar öncesine dayanan kitap yakma olayının Çin' de gerçekleşen ve bir ülkenin tarihinde korkunç bir olay ve iktidar sahibi bir zalimin kendisinden kat kat zalim bir danışmanın verdiği akla uyarak işlediği akıl almaz büyüklükteki bir cürümün yazılı olduğu Çin Tarihi' ne. Yazacağım bu tarihi olayı, okumakta olduğum Elias Canetti' nin "Körleşme" adlı kitabından aktaracağım sizlere. Bu olayı ilk kez okuduğumdan bana çok ilginç geldi; neden ve sonuçları bakımından. Bakalım size de ilginç gelecek mi?

"İsa' nın doğumundan 213 yıl önce, kendisine 'kutsal', 'yüce' gibi unvanları yakıştırmak cüretini göstermiş bir zalim despotun, Çin İmparatoru Shi-Hoang-Ti' nin buyruğu ile ülkede ne kadar kitap varsa yakıldı. Yalnızca hurafelere inanan bu mankafa katil, kurduğu zorbalık rejimine karşı direnenlerin güç kaynağı olan kitapların önemini kavrayamayacak kadar cahildi. Ama başbakanı Li-Si, tüm eğitimini kitaplara borçlu olan bu alçak dönek, verdiği bir dilekçe ile imparatorun böyle tüyler ürpertici bir önlem almasını sağlamıştı. Ayrıca yine imparatorun buyruğu ile Çin' in klasik, lirik ve tarihsel yapıtları hakkında konuşanların da ölüm cezasına çarptırılacakları bildirildi. Amaç, yazılı yapıtların yanı sıra sözlü geleneksel edebiyatı da ortadan kaldırmaktı. Yalnızca kitapların çok küçük bir bölümü bu el koyma işleminin dışında bırakıldı ki, bunların da nasıl yapıtlar olduğunu herhalde kolayca tahmin edebilirsiniz:Tıp bilimine, eczacılığa, falcılığa, tarıma ve ormancılığa ilişkin kitaplar, yani günlük yaşamın konularını içeren bir alay ıvır zıvır."

 Toplanan kitaplar yakıldı, kitap yığınlarından yükselen ateş göklere yükseldi. "Bu olaydan üç yıl sonra barbar imparatorun hak ettiği sonuca uğraması neye yaradı? Ölümü, yanan kitapların yerine gelmesini sağlamadı. Burada imparatorun ölümünden hemen sonra dönek Li-Si' nin ne olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim. Yeni imparator, ne denli şeytani bir yaradılışa sahip olduğunu anladığından Li-Si' yi başbakanlık görevinden aldı. O güne dek aralıksız otuz yıl başbakan olarak kalmış olan Li-Si, elleri kolları bağlanarak hapse atıldı ve bin sopa yemeye mahkûm edildi. Sopaların bir teki bile esirgenmedi. Bu işkence onu işlediği suçları itiraf etmek zorunda bıraktı. Yüz binlerce kitabın yakılışının yanı sıra, daha başka birtakım iğrenç suçların da asıl sorumlusunun o olduğu anlaşıldı. Açıkladıklarını sonradan yadsımaya kalkıştıysa da, bu bir yarar sağlamadı. Li-Si, Hien-Yang kentinin pazar meydanında, daha çok acı çekerek ölmesi için, boydan boya ve ağır ağır testereyle kesildi.Bu kana susamış canavarın ölmezden önce en son düşündükleri avlanmaya ilişkindi. Ayrıca gözyaşı dökmekten de utanmadı. Oğullarından, henüz yedi günlük olan torununun torununa dek bütün ailesi, kadın erkek ayrımı yapılmaksızın öldürüldü. Şu farkla ki, asıl çarptırılmaları gereken ceza olan yakılmak yerine kafaları kılıçla uçuruldu. Aile kurumuna, atalarına ve ölmüşlerin anılarına en büyük saygının gösterildiği ülke olan Çin' de kitlelerin katili Li-Si' nin anısını koruyacak tek bir aile bırakılmadı; testere ile ikiye bölünen bu alçağın adı, yalnızca yok etmek istediği tarihin sayfalarında yaşadı." (Sayfa: 121-122 a.g.e.)

Yakarak, yıkarak kitapları ve kütüphaneleri yok edebilirsiniz. Ya onların içindeki fikir ve düşünceleri nasıl yok edeceksiniz? 




Fotoğraflar alıntıdır.

2 yorum:

  1. Yazıyı çok beğendim. Emeğinize sağlık. Sinan MEYDAN'ın Atatürk ve kayıp kıta MU kitabında da tarih boyunca yakılan kütüphaneler yazıyordu.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Sinan Meydan'ın kitabını okumuştum.

      Sil