24 Ağustos 2016 Çarşamba




ÖVGÜ ÖZGÜVENİ NASIL YIKABİLİR?





Bugünlerde çocuklarımızı övgüye boğuyoruz. Övgü, özgüven ve akademik başarının bağlantılı olduğuna inanılıyor. Fakat yeni araştırmalar aksini işaret ediyor - son on yılda gerçekleştirilen özgüvenle ilgili bir dizi çalışma, bir çocuğu "zeki" olduğunu söyleyerek övmenin okul başarısına yardımcı olmadığını söylüyor. Tam aksine, başarısının düşmesine neden olabiliyor. Çocuklar övgüye genellikle vazgeçerek karşılık veriyor "en iyisini" zaten yaptıysam niye yeni bir resim yapayım? Veya çocuk aynı performansı yineliyor - eskisi onca alkış aldığına göre niye yeni bir şey çizeyim?

1998 tarihli, bugün epey bilinen bir araştırmada, psikologlar Carol Dweck ile Claudia Mueller, on ve on bir yaşlarındaki 128 çocuğa bir dizi matematik problemi verdiler. İlk ve basit problemleri tamamlayan çocukların her birini, tek bir tümceyle övdüler. Bazı övgü tümceleri doğrudan zekayla ilgiliydi - "Çok iyi sonuç aldın, ne kadar akıllısın"- bazıları da çalışkanlıkla - "Çok iyi iş çıkardın, ne kadar gayretlisin." Arkasından çocuklara daha zor problemler verdiler. Bu seferki test sonuçları dramatikti. Çabaları için övülen çocuklar, yeni yaklaşımlar denemeye daha hevesliydi. Ayrıca daha dirençliydiler, başarısızlıklarını zeka noksanlığına değil, yeterince çaba göstermemiş olmalarına bağlıyorlardı. Zeki oldukları için övülenler başarısızlık karşısında  daha fazla kaygılanıyor, problem çözerken zaten bildikleri konuları seçme eğilimi sergiliyor, problemler zorlaştığında çaba göstermekten daha çabuk vazgeçiyorlardı. "Çok zekisin" tümcesini duymanın başta verdiği heyecan nihayetinde kaygının artmasına, özgüven, motivasyon ve performansta düşüşe neden oluyordu. Araştırmaya katılan öğrencilerden başka okuldaki öğrencilere mektup yazarak deneyimlerini paylaşmaları istendiğinde, "akıllı" çocuklardan bazıları aldıkları puanı yükselterek yalan söylemişlerdi. Kısacası tek bir övgü tümcesi çocukların özgüvenini yıkmaya, onları yalan söyleyecek kadar mutsuz etmeye yeterli olmuştu.

Çocuklarımıza övgüler yağdırmaya neden bu kadar düşkünüz?

Bunu yapmamızın nedenlerinden biri, anne ve babamızdan farklı olduğumuzu ispatlamak. Anne Enright, anneliği konu alan anıları Making Babies' te şöyle diyordu: "Eski günlerde, yani 1970' lerde İrlanda' da anneler çocuklarını istemsiz olarak, kendiliğinden kötülerdi..."Tam bir maymun"  diyebilirdi bir anne çocuğu için, ya da "sokakta melek evde şeytan". "Beni erkenden mezara sokacak" tümcesi favorilerimden biriydi. Her türlü övgünün tabu olduğu bir ülkede büyümenin bedeli buydu. Yalnızca İrlanda değil tabii, orta yaşlı bir Londralı beyden yakın zamanda dinlediklerimi örnek verebilirim: "Annem bana çocuklarıma asla söylemeyeceğim şeyler söylerdi - sivri zekalı, arsız, çok bilmiş, gösteriş meraklısı...
Kırk yıl sonra yanına gidip haykırmak istiyorum: "Gösteriş meraklısı olmak bu kadar korkunç bir şey mi?"

Küçük çocukların olduğu her yerde; çocuk parkında, Starbucks' da ya da anaokulunda arka planda övgü korosunu duyabilirsiniz: "Aferin oğlum," "Aferin kızım",  "Harikasın canım." Çocuklarımızı takdir etmekle, harika çocuklara sahip olan harika bir ebeveyn olduğumuzu çevremize sergileyip bir süreliğine kendi özgüvenimizi yükseltebiliriz - fakat aslında çocuklarımızın benlik duygusu için faydalı bir şey yapmıyoruz. Anne babamızdan farklı olmak için bunca çabalarken aslında hemen hemen aynı şeyi yapıyoruz çünkü - tıpkı düşüncesizce eleştiren önceki kuşak gibi, düşüncesizce boş övgüler dağıtıyoruz, hepsi bu. Şayet çocuğumuzu, onun dünyasını, neler hissettiğini düşünmekten kaçınmak için övgüleri peş peşe sıralıyorsak, tıpkı tenkit yağdırırken olduğu gibi aslında kayıtsızlığımızı ifade ediyoruzdur.

Çocuğun özgüvenini güçlendiren övgü değilse nedir?

Zihnen, bedenen ve duygusal açıdan hazır bulunduğumuzu göstermek çocuğun özgüvenini güçlendirir çünkü çocuğa hakkında düşünmeye değer olduğu bilgisini verir. Bu olmadan, çocuk yaptıklarının kendi içinde bir amacı olmadığı, yalnızca övgü almaya yaradığı düşüncesine kapılabilir. Ona dikkatimizi verip özen göstermiyorsak, çocuktan dikkatini verip özen göstermesini bekleyebilir miyiz?

Bütün benliğimizle orada olmak, çocuklarımızla, dostlarımızla, hatta kendimizle baş başayken bile zordur. Fakat birinin özenli dikkatini hissetmek, birinin hakkımızda düşünmeye çalıştığını duyumsamak - hepimiz övgüden çok bunu istemez miyiz?

Stephen Grosz - İncelenen Hayatlar, Kendimizi Nasıl Yitirir, Nasıl Buluruz kitabından alıntıdır.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder