4 Haziran 2013 Salı






GEZİ  PARKI


İstanbul Taksim' de bulunan Gezi Parkı' nın yeni projeye göre düzenlenmek istenmesi ve düzenleme çerçevesinde ağaçların ve yeşilin yok edilerek yapılaşmaya açılmasına karşı, doğasever ve çevrecilerin başlattığı eylem sürüyor. Bir doğasever ve doğa sporları yapan biri olarak bu duruma sessiz kalmam mümkün değil elbette. " İnsan, eğer insan kalacaksa, taraf tutmak zorundadır..." diyen Graham Green' e katılarak ve bir insan olarak doğadan ve çevreden yana taraf olduğumu belirtmeliyim. Hele de yarın, 5 Haziran' ın" Dünya Çevre Günü" olarak kutlanması gerekirken çevreci ve doğaseverlerin üstüne biber gazlarının boca edilmesi kabul edilebilir değildir. (Birleşmiş Milletler, İsveç' in Stokholm Kentinde 1972 yılında aldığı bir kararla "5 Haziran Gününü "Dünya Çevre Günü" olarak ilan etmiştir.)

Küresel ısınmanın etkisiyle oluşan iklim değişikliğini önlemeyi ve dünyayı olası bir felaketten kurtarmayı hedefleyen Kyoto Anlaşması(sözleşme) 84 ülke tarafından imzalanmış, 34 ülke de anlaşmayı onaylamıştır.Bu anlaşma, gelişmiş ülkelerin sera etkisi yaratan gazların salınımını 2008-2012 yılları arasında % 5.2 düşürmelerini öngörmektedir. Sera gazları, ısıyı dünyanın atmosferine hapseden gazlara verilen isimdir. En zararlı sera gazı karbondioksit olup, metan ve nitrus oksid gazları da sera gazları olarak bilinmektedir. Küresel ısınmaya neden olan bu gazların salınımlarını düşürmek için ne yapılabilir? Tabii, bu gazları az kullanmanın dışında. Tahmin edeceğiniz üzere cevap; ağaç dikmek ve yetiştirmektir. Ve bu nedenle coğrafyası uygun olan ülkelerin, karbondioksit gazını "emen" ağaçlardan bol miktarda yetiştirmesi gerekiyor!  Yani, ağaçları kesmek, yok etmek değil, yetiştirmektir marifet olan.

"Bir ağaç için bu kadar yaygara koparılıyor" diye söylenenler, yerkürenin sıcaklığının altı derece arttığında nasıl bir çevresel felaketle karşı karşıya kalınacağını biliyorlar mı acaba? Bu felaketlerin öngörüsüyle harekete geçen çevreci aktivistler yoğun biber gazına maruz kalıyor, tazyikli suyla darp ediliyorlar. Bütün bunlara katlanıyorlar, çünkü bu dünyanın yalnız kendilerine ait olmadığını, gelecek nesillerden ödünç aldıklarını biliyorlar.

Adı üstünde "Gezi Parkı". Yani, yürüyüş yapılan, dolaşılan, hava alınan  yer. Tüm bunları yapabilmek ve kentin stresinden biraz olsun uzaklaşmak için yeşile, ağaçlara, ağaçlarda tüneyen kuşların sesine ihtiyaç duyuyor insanlar. Bu insanları, tüm bu güzellikleri yaşamaktan mahrum bırakmaya hakkınız var mı?


5 Haziran günü " Yeşil Barış Anlaşması" nın imzalanabileceği umudunu taşırken, çok bilinen bir Kızılderili Atasözüyle yazımı noktalıyorum:

" Son ağaç kesildikten sonra,
   Son nehir kirlendikten sonra,
   Son balık tutulduktan sonra
   Anlayacaksınız; paranın yenmediğini."

Geç kalmayız umarım...



Dip Not: Yeni Silah Kanun Tasarısıyla ilgili olarak Meclis İnsan Hakları Komisyonu' nun taslağına göre, biber gazı ilk kez "silah" olarak tanımlandı. ( Haber 365 Gündem 04. 06. 2013)

A.B.D' de yaşayan Türk Prof.' un, telefonla katıldığı bir TV kanalında;" biber gazının ne gibi zararlarının  ve yan etkilerinin olduğunu" soran sunucuya verdiği cevap manidardır: "Masum olduğunu söylemek, zararlı olduğunu söylemekten daha zor."


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder