YÜRÜMENİN FELSEFESİ
(YÜRÜYÜŞ BİR SPOR MUDUR?)
Bir bebeğin ilk adımlarını atarak yürümeye başlamasını, kuşların uçmayı öğrenmelerine benzetirim. Kuş yavruları uçmayı, bebekler de yürümeyi ebeveynlerinden sonradan öğrenirler. Önceleri sendeleyen, düşen, kalkan, çabuk yorulan bebek, yürümesi otomatiğe bağlanınca keyif alır, evde bulunan tüm odaları gezer, dağıtır, sevinç çığlıkları atar. Tıpkı yavru kuşların kendi kanatlarına güvenip gökyüzünde ilk kanat çırpmalarındaki sevinç cıvıltıları gibi...
Frederic Gros Yürümenin Felsefesi kitabına "Yürümek spor değildir." diye başlar. Sporun tekniğinin, kurallarının ve puanlarının olduğunu ayrıca rekabet gerektirdiğini belirtir ve devam eder; sporun durmadan öğrenmeyi, çalışmayı ve her sporda olduğu gibi bir skor tutturmanın şart olduğunun altını çizer.
Gros yürümek ise spor değildir der ve devam eder; "Ağırdan almak namına şimdiye dek yürümekten daha iyi bir şey bulunamamıştır. Yürümek için iki bacağınızın olması yeterlidir. Gerisi fasa fisodur. Hızlanmak mı istiyorsunuz? O halde yürümeyin, başka bir şey yapın; tekerleklileri kullanın, kayın, uçun! Yürümeyin. Ve unutmayın, yürürken takdire şayan tek şey gökyüzünün parlaklığı, manzaranın görkemidir. Yürümek spor değildir. Bir kez ayakları üstünde dikildi mi, olduğu yerde kalamaz insan." (s:10)
Oldum olası yürümeyi, yürürken düşünmeyi çok severim. Özellikle doğada yürümek, bol oksijen almak sanki zihnimi çok daha iyi çalıştırıyor gibi gelir bana. Uzun yürüyüşlerde bedenim yorulsa da zihnim berraklaşır, daha önce bakıp geçtiklerimi görmeye başlarım. Adeta ruhum tüm olumsuzluklardan arınır, tertemiz olur. Ormanda iken, dakikalarca ve hiç sıkılmadan bir böceğin davranışlarını izleyebilir, bir yaprağın rüzgarda salınmasının çıkardığı sesi müzik niyetine dinleyebilirim. Yürümek, dahası doğada olmak özgürlüğün tadını çıkarmamın yanı sıra sabırlı olmayı da öğretmiştir bana. Beni tanıyanlar nasıl bir sabır taşı olduğumu iyi bilirler. :)
Yürümek, özellikle doğada yürümek benim için özgürlük demektir. Çünkü doğa, benim ne yaptığımla, ne söylediğimle ilgilenmez. Sadece dinler; yorum yapmaz, dahası yaptıklarımla, söylediklerimle yargılamaz beni. Ormanda, dağda, ıssız bir ovada kendimi rahat hissetmemin nedeni de budur. Doğa beni olduğum gibi kabullenir; ben onu severim, o da beni sever...Kentin boğucu havasından sıkılıp, beton duvarların üstüne üstüne geldiğini hissettiğiniz anda, şöyle bir dolaşmaya çıkmak bile insanın endişelerini hafifletir, işleri, ödevleri, yapılması gereken her neyse ondan bir süreliğine de olsa uzaklaştırır ve rahat bir nefes almanızı sağlar Canınız sıkıldığında açık havaya çıkıp kısa bir yürüyüş yapıp deneyimleyin derim. Göreceksiniz bir kuş kadar hafiflediğinizi.
Kimileri yalnız, kimileri de bir grupla yürümeyi tercih eder. F. Nietzsche ve J.J. Rousseau yalnız yürümekten yanaydılar. Çünkü sadece yürürken gerçek anlamda düşünebildiklerini ve esin bulabildiklerini söylediler. Eğer yanlarında biri olursa onunla konuşacaklarını ve düşüncelerinin dağılacağını biliyorlardı. Rousseau, yazdığı "İtiraflarım" ve "Yalnız Gezenin Düşleri" adlı iki otobiyografisinde, her gün yaptığı uzun orman yürüyüşlerinde iç dünyasına yaptığı yolculukları anlatırken bu doğa yürüyüşlerinin kendini tanımasına da yardımcı olduğunu yazar. Ayrıca bu gün boyu süren yürüyüşlerde, -kendinde homo viator'u, yürüyen insanı- kültürle, eğitimle, sanatla bozulmamış doğal insanı bulmaya yönelik çılgın planının çatısını kurar: Kitaplardan ve entelektüel toplantılardan önceki, hatta toplumdan ve ücretli emekten önceki, maziye karışmış insandır bu. Onu arar.
Nietzsche de çalışmak için yürümek zorundadır. Dinlenmenin, hatta refakatçisi olmanın bile ötesinde, Nietzsche'nin tam olarak parçasıdır yürüyüş. Şen Bilim kitabında şöyle der ; "Sadece kitaplar arasında düşünebilenlerden, aklını kitapların dürtüklemesini bekleyenlerden değiliz biz. Bizim ethosumuz açık havada, tercihen yolların bile tefekküre daldığı ıssız dağlarda veya deniz kıyılarında yürüyerek, sekerek, tırmanarak, dans ederek düşünmektir." (*)
F. Gros, kitabında Nietzsche'nin efsane yürüyüşçü olduğunu belirttikten sonra, Nietzsche'nin düşünüp yazabilmesinin neredeyse tek nedeninin hatırı sayılır bir yürüyüşçü olmasına bağlar: "Nietzsche sık sık yürüyüşten bahsederdi. Açık havada yürüyüş yapmak, Nietzsche külliyatının doğal bileşeni, yazarlığının da değişmez bir refakatçisiydi. Günde sekiz saat yalnız başına yürüyen Nietzsche, Gezgin ve Gölgesi'ni bu şekilde yazmıştı."
Her yürüyen, yürümeyi seven Rousseau ve Nietzsche olacak diye bir kural yok. Ama olsaydı iyi olurdu. Platon'un "ideal devletindeki" yönetici tanımlaması ve bir yöneticide olması gereken vasıfları tek tek sayması aklıma geldi de. O zaman dünyayı, bilgeler ve düşünürler (filozoflar) yönetirdi. İyi olmaz mıydı?
Son yıllarda yapılan araştırmalara göre, yürürken attığımız her adımın bedenimize ve ruhumuza ne gibi yararlar sağlayacağını kısaca şöyle sıralayabilirim. Daha fazlasını okumak için aşağıda verdiğim linki tıklayabilirsiniz.
- Yürümenin sağlığa faydalarından yararlanmak için yaklaşık dört bin adım yeterli.
- Yürüyüş şekliniz parmak iziniz kadar benzersiz!
- Yürürken kollarınızı sallarsanız daha az enerji harcarsınız.
- Amerikan Kalp Derneği (aha), yürümenin sağlığa faydalarına dikkat çekmek için 2007 yılında Ulusal Yürüyüş Günü oluşturdu.
- Dünyanın en hızlı yürüyen insanları Singapurlulardır.
- Yürüyüş yapmak akademik performansı artırabiliyor.
Tüm bunların yanında David Le Breton'un dediği gibi; "İnsan; yazmak, anlatmak, görüntüler yakalamak, tatlı hayaller içinde yüzmek, anılar ve tasarılar biriktirmek için de yürür." Nedeniniz ne olursa olsun sağlıklı olmak için yeter ki yürüyün...Unutmayın ki, "sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur."
Başta kendime ve siz değerli okuyuculara keyifli ve sağlıklı yürüyüşler diliyorum
Kaynaklar:
* Frederic Gros, Yürümenin Felsefesi. Kolektif.kitap, 23. Baskı. Çeviren: Albina Ulutaşlı.
- https://www.thefactsite.com/walking-facts/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder