15 Aralık 2023 Cuma

 



ADI MASKELİ AMA MASKESİZ, BALO AMA ŞATAFATSIZ, OPERA AMA SİNEMA. HANGİSİNİ İZLEDİM ACABA?



11 Aralık 2023 Pazartesi gecesi Ankara Devlet Opera ve Bale salonunda, Verdi'nin "Maskeli Balo" operasını izledim. Sadık bir opera izleyicisi olarak hayal kırıklığına uğradım diyebilirim. Önce kısaca Maskeli Balo operasının konusunu ve tarihsel süreçte operanın librettosunun değişime uğrama nedenlerini de kısaca yazmalıyım. 

G. Verdi tarafından bestelenen Maskeli Balo'nun (Un ballo in maschera) librettosu , Antonio Somma tarafından yazılmış olup gerçek bir olaya dayanmaktadır. Dünya prömiyeri Roma'da 17 Şubat 1859'da yapılmış. Ülkemizde ise ilk kez 1946-47 sezonunda sergilenmiş. 

Operanın konusu gerçek bir olaya; 1792 yılında İsveç Kralı III. Gustav'ın bir maskeli baloda suikast sonucu öldürülmesine dayansa da, libretto defalarca sansüre uğradığından (bir kralın suikasta uğrayarak öldürülmesi Avrupa'daki diğer kralların ve Aristokratların hedef olabileceği düşüncesiyle sansürlenmiş) libretto değiştirilmiş ve böylece operanın sahnelenmesi sansürden kurtulmuş. Librettoda yapılan değişikliğe göre; operanın konusu Boston 'da (Amerika) geçmektedir. Boston Valisi Ricardo, sağ kolu ve en yakın arkadaşı Renato'nun karısı Amelia'ya aşık olur. Önceleri karşılıksız olduğunu düşündüğü aşkın karşılıklı olduğunu öğrenir. Amelia da Ricardo'ya aşıktır. Bir gün, Vali Ricardo, ünlü büyücü ve falcı Ulrica'nın mağarasına  gizlice tebdili kıyafet giderek saklanır. Amelia ünlü büyücü Ulrica'dan yasak aşkına çare bulmasını istemektedir. Amelia, mağaradan çıktıktan sonra Ricardo da ünlü büyücüden kendi falına bakmasını ister. Ulrica, Ricardo'ya elini sıkan ilk kişi tarafından öldürüleceğini söyler ama bu kehanet Ricardo'yu sadece eğlendirir. Ve sonunda dostu, arkadaşı Renato tarafından maskeli baloda öldürürlür.

Üç perdelik operayı rejisör Ayşe Dağıstanlı Parlar sahneye koymuş. Dekor tasarımı Özgür Usta, kostüm tasarımı Aydan Çınar, video prodüksiyon ise Ahmet Şeren tarafından yapılmış. Rejisör Ayşe Dağıstanlı Parlar bu klasik operayı, modern şekle getirerek ve de yaratıcılığını kullanarak sahnelemiş. Emeğine sağlık olsun ama iyi  bir opera izleyicisi olarak operada uygulanan tekniği (video prodüksiyon), dekor ve kostümleri hiç beğenmedim. Dekor ve kostümler sanki bütçe azlığından baştan savma tasarlanmış ve dikilmiş hissi uyandırdı bende. Son sahnedeki baloya dek tüm giysiler siyah, beyaz ve gri renkteydi. Adeta opera değil de siyah-beyaz bir film izliyor gibiydim. Bunda üç perde boyunca, sahnedeki sanatçıları gölgede bırakan video prodüksiyonun da katkısı oldu şüphesiz. Sahnedeki sanatçıların hareketsizliği karşısında videodaki sanatçıların bale mi, modern dans mı olduğunu kestiremediğim danslarıyla "ne alaka yaa" durumundan bir türlü kurtulamadım. Üst yazıyı mı okusam, sahneyi dolduran ve bir film şeridi gibi akan videodaki dansları mı izlesem, yoksa sahnedeki sanatçıları mı dinlesem üçlüsü arasında gidip gelerek bir türlü oyuna odaklanamadım.

Oyunda, ilk hayal kırıklığını heyecanla beklediğim perdenin açılmasıyla yaşadım. Perde açıldı. Sahnede kalabalık bir oyuncu topluluğu, hiç kıpırdamadan taş kesilmiş gibi duruyor. Kıyafetleri istisnasız tek tip; kaba ve zevksiz öylesine özensiz dikilmiş. Bana Mao dönemi Çin'deki tek tip kıyafetlerin sitilini hatırlattı! Hani oyunun konusunu bilmesem, bu kıyafetler nedeniyle olay Çin'de geçiyor diyebilirdim. Bunu geçtim diyeyim, videodaki jenerikte akan isimlerin sahnedeki sanatçıların isimleri olduğunu düşünürken, isimlerin elimdeki listeyle benzerlik taşımadığını görünce videodaki dansçıların isimleri olduğunu tahmin ettim. Burada da bir açıklık yoktu ne yazık ki. Üstelik sahnede hiç kıpırdamadan duran ve jeneriğin bitmesini sabırla bekleyen sanatçılara saygısızlık yapıldığı kanaati de uyandı bende. Eminim böyle düşünülmemiştir ama seyirci olarak bende uyandırdığı his bu oldu.

İkinci perdede soprano Amelia'nın detone olmasını insanlık hali diye geçiştirebilir, olur bazen böyle şeyler diyebilirim, ki aslında iyi çalışılmış bir operada olmamalı. Ancak üçüncü perdede öyle bariz hatalar vardı ki, bu durumu da seyirciye saygısızlık olarak görmeme neden oldu. Yani nasıl olsa seyirci anlamaz; madem librettoyu değiştiremiyoruz, biz de kostümleri değiştiririz mantığıyla konu işlenmiş. Dikkatli bir seyircinin gözünden kaçmayacak iki örnekle ne demek istediğimi anlatayım: Öncelikle üçüncü perdede siyah, beyaz ve griden renkli tonlara geçen kostümler (maskeli balo olduğu için mecburen) renkli çuvallardan, dikilmeden öylece sanatçıların tek tip elbiselerinin üzerine geçirilmiş gibiydi. Kumaş ince olduğu için altından elbiseler seçilebiliyordu. Hele sahne ışıklarında bunu görmemek imkansızdı. Vali Ricardo'nun kostümü ise balo için değil de sanki evinde yeni  banyodan çıkmış beyaz renkli bornozu sırtına geçirmiş gibiydi. En azından balodaki kıyafeti özenli olabilirdi. Bir başka örnek valiye suikast düzenleyecek olan Samuel ve Tom'un kıyafetlerindeki renk uyumsuzluğuydu. Üst yazıda, maskeli baloda Samuel ve Tom "gök mavisi elbise ve sol yanında  şerit gibi bağlanmış kırmızı eşarplar" giyinmeye ve birbirlerini bu kıyafetle tanıyacaklarına karar veriyorlar ama sahnede kırmızı eşarpsız koyu gri kostümlerle dolaşıyorlar. Yine üst yazıda Oscar, suikastçılara Vali Ricardo'nun maskeli baloda "göğsünde pembe bir kurdele olan siyah bir pelerin" giydiğini söylerek valiyi bulmalarının ipucunu veriyor. Ama Ricardo'nun kostümü bembeyaz! Bunları düşünürken " Eyvah! Neredeyse yanlış birine suikast düzenleyecekler diye içimden geçti. Üst yazıda karar verilen kıyafetlerle sahnedeki sanatçıların kostümleri birbirini tutmayınca da Ricardo'yu kimin öldürdüğünü anlayamadım.  Önceki sahnelerden karısıyla yasak aşk yaşadığına inanan Renato'nun, Vali Ricardo'dan öç alma duygusuyla onu öldüreceğini söylemesiyle katili tahmin ettim sadece. O sırada videoyu izliyordum herhalde. Zihnim, üst yazı, video ve de sahne üçlemesi arasında sürekli gidip gelmekle bitap düşmüş olmalı!!

Opera bittiğinde ilk kez yazık oldu üç saatime dedim. Evde You Tube'den Verdi'nin "Maskeli Balo" müziğini dinlemekle, opera sahnesinde orkestradan canlı dinlemekle aynı keyfi alırdım diye düşünmeden edemedim. Sahi ben opera sahnesinde gerçekte ne izledim? Opera mı, bale mi, modern dans mı, yoksa sadece Verdi'nin müziğini mi dinledim?

Notlar:

- İlk kez opera izlemeye gelenlerin bu operayı izledikten sonra, ikinci kez opera izlemek için geleceklerini düşünmüyorum.

- Eğer operaya ayrılan bütçe yetersizse, baştan savma bir opera sahneye konulmasındansa, hiç sahnelenmemesini yeğlerim.

- Eskiden eseri tüm ayrıntılarıyla anlatan kitapçıklar basılır ve ücretli olarak satılırdı. İzleyicilerden isteyenler bu ücreti seve seve öderlerdi ve perde açılmadan önce okuyup nasıl sahnelendiğini, oyunun hangi aşamalardan geçtiğini okurlardı. Şimdi kısacık bilgi veren broşürler bedava ama oyun hakkında yetersiz bilgiye sahip. Örnek: 24 Nisan 2004 Cumartesi günü prömiyerini izlediğim üç perdelik "Yevgeni Onegin" operasının kitapçığı (tabii kitapçık denilebilirse, adeta kitap) tam 76 sayfa.

- Opera binasındaki tuvaletler çok pisti. Tuvalet kağıdı yoktu. Sensörlü sifonlar bozuktu ve işlemiyordu. Tabiri caizse petrol istasyonlarındaki umumi tuvaletler bile buradakinden daha temizdir. Bu durumla ilgilenileceğini ve gereğinin yapılacağını umuyorum. Ankara Devlet Opera ve Bale binasına hiç mi hiç yakışmıyor çünkü.



Görseller tarafımdan çekilmiştir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder