6 Ağustos 2020 Perşembe




GEÇMİŞ OLSUN LEBANON (BEYAZ ÜLKE)

Kredit by Debashis Das

4 Ağustos 2020 Salı günü, Lübnan'ın başkenti Beyrut limanında bir depoda başlayan yangının, içinde 2 bin 750 ton ağırlığında amonyum nitrat maddesi bulunan bir başka  depoya şıçraması nedeniyle meydana gelen patlamada hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar ve kayıpların yakınlarına da sabır diliyorum.

Bu üzücü ve yıkıcı patlama bana, yeni bitirdiğim kitaptaki eski Lübnan'ı hatırlattı. Tarihe olan düşkünlüğüm nedeniyle, sadece kendi tarihimizi değil, ilk Çağ, Orta Çağ, Yeni Çağ ve Yakın Çağ Dünya tarihiyle ilgili de okurum. Ve artık biliyorum ki, "tarihi kazananlar yazıyor." Yani geçmişte ne yaşandığını, kazanan kendine göre yazdırır. Kaybedenin icraatı ise duruma göre, ihanet, duruma göre yenilgi, duruma göre de çöküş olarak kayda geçirilir. 

İşte Lübnan'ın tarihini çeşitli kaynaklardan okudum; bugünkü Lübnan'ın, tarihteki kıyı halkı olan Fenikelilerin yurdu olduğunu ve zamanlarında Akdeniz'deki ticareti kimsenin onlar kadar başarıyla örgütlemediğini ve uygarlığa kazandırdıklarını öğrenince, bu beyaz ülkeyi sevdim. Bir kere, tarihleri ve kültürleri var ve diğer Orta Doğu ülkeleri gibi sınırları  İngilizler tarafından masa başında cetvelle çizilen yapay devletlerden biri değil...

"Benzeşen diller olmalarına rağmen İbranca ve Arapçada renk isimleri farklıdır; tek ortak kelime beyaz anlamındaki "leban"dır. Her iki camianın beyaz diye nitelediği ülke; Orta Doğu'daki karlı dağlara sahip tek yer, yani Lübnan'dır. Lübnan'ın muhteşem ve dayanıklı sedir ormanları gümrahtır.

"Çok erken zenginleşip  denizlere açılan bu ülkenin insanları tarih boyunca genelde hep ortak bir dil konuşsalar da ayrı dinlere mensup olup zıt davranışları benimsemeyi sevmişlerdir. Fenikeliler, Akdeniz ticaretini başarıyla örgütlemişlerdir. Milletlere gemiciliği, cam üretimini, kumaşın alasını öğretenler onlardır.

"Yazı burada gelişmiştir; Biblos, yazıya kaynak olan bir şehirdir. Adı üzerinde kitap kelimesi de oradan geliyor. Asıl önemlisi, bugünkü Yunan ve Latin alfabesinin kökeni kolay okunup yazılan Fenike alfabesidir.

"Küçük Lübnan, Orta Doğu tarihinin en şiddetli dini çekişmelerine sahne olmuş ama buna rağmen insanlar bir arada yaşamıştır. Tarih boyu Lübnan'ın siyasi bakımdan bir birliği ve bağımsızlığı olmamış. Genelde büyük Suriye'nin bir parçası olan Lübnan'ın Lübnan haline dönüşmesi dört yüzyıllık Osmanlı egemenliğinin ürünüdür. Osmanlı, kıyı şehirleri Şam Beylerbeyliği'ne bağlamış, Cebel bölgesi ise Dürzilerin özerk yönetimine terk edilmiştir. Beyrut'un geliştirilmesi, bir ticari merkez haline dönüşmesi 19. yüzyıl Osmanlı yönetiminin başarısıdır." *

Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra manda yönetiminin başına geçen Fransa, Lübnan'ı kolayca teşkilatlandırdı. Kanlı, uzun bir iç savaştan sonra Suriye işgalinin Lübnan'da hoş anılar bıraktığı söylenemez. 1943'te Fransa'dan bağımsızlığını ilan eden yeni devlet, -dini grupların çatışmalarını engellemek adına- dinlerin eşitlik ilkesi üzerine kurulmuştur. 1945'te Birleşmiş Milletler'e üye olmuştur.

Lübnan asıllı Fransız yazar Amin Maalouf'un kitaplarından da tanıdığım bu güzel ülkenin, kısa zamanda yaşadığı faciayı atlatmasını ve eskiden Orta Doğu'nun "Paris"i diye anılan  Beyrut'un bir an önce imar edilerek eski günlerine kavuşmasını dilerim...

* İlber Ortaylı, Eski Dünya Seyahatnamesi, (s: 48-51)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder