22 Mayıs 2025 Perşembe

 


KARŞIYAKA'DA DOĞAL BİR KRATER GÖLÜ;
KARAGÖL (TANTALOS GÖLÜ)





Mustafa Kemal Atatürk, ordusu ile 9 Eylül 1922'de İzmir'e girip, düşmanı denize döktükten sonra, ertesi günü 10 Eylül'de şöyle demiştir: "Bu cennete düşman sokulur mu?". Gerçekten de güzel ülkemin her bir yanı ayrı güzellikte olsa da, İzmir'in cennetini görmek için denizden yükseklere çıkmak, mitolojik hikayelere kulak vermek gerek. İşte bu mitolojik hikayelerden birini, Karagöl'ün hikayesini yerinde duyumsamak ve doğal güzelliklerinin içinde ruhen ve bedenen kaybolmak için Karagöl'e gittim. Bu yolculukta bana eşlik eden sevgili kardeşim ve sevgili eşine teşekkürlerimi ve sevgilerimi gönderiyorum.

İzmir - Karşıyaka kent merkezine 27 kilometre uzaklıktaki Karagöl Tabiat Parkı ve Mesire Alanı, mutlaka görülmesi gereken doğa harikası bir yer. Yolu asfalt ama yolun  kıvrımlı ve dar olması nedeniyle Karşıyaka'dan otomobille bir saat sürüyor. Denizden yükseldikçe göz alabildiğine uzanan çam ormanları arasında yol almak ve temiz orman havasını solumak insana ferahlık ve dinginlik veriyor. Tepelerden İzmir'in gündüz ve gece manzarasını izlemek de cabası.




Doğal krater gölü olan Karagöl, Tantalos efsanesiyle de ünlüdür. Yamanlar Dağı'nda 810 metre yükseklikte olan 35 hektarlık bu krater gölünün çevresi kızılçam, karaçam ve söğüt ağaçlarıyla kaplıdır. Yamanlar Dağı, 1076 metre yüksekliğinde, büyük ölçüde volkanik kayalardan oluşur. Bu dağ, doğusunda yer alan Spil Dağı'ndan yüksekliği 700 metre olan Sabuncubeli geçidi ile ayrılır. Karagöl içinde yüzen ördekleri ve şanslıysanız eğer istilacı bir tür olan kırmızı yanaklı su kaplumbağalarını ( Trachemys scripta) görebilirsiniz. Ben sadece ördekleri ve gölde yüzen balıkları görebildim.



Karagöl, yemyeşil ormanlar arasında küçük ve şirin bir göl olmasının yanında mitolojide de yeri vardır. İzmirliler Bayraklı'ya yerleşmeden önce Karagöl'ün bulunduğu çevrede yaşarlarmış. Efsaneye göre, Frigya Kralı Tantalos, Smyrna'dan (İzmir) Magnesia'ya (Manisa) doğru uzanan Spilos Dağı'nda yaşar ve Batı Anadolu'ya yayılan devletini yönetirmiş. Spilos Dağı çok verimli topraklara ve zengin maden yataklarına sahip bir yermiş. Tantalos, Anadolu tanrıçası Kibele'ye inandığı için Olimpos Dağı'nın tanrılarını (Hellen tanrıları) küçük görürmüş. Bu nedenle, onların güçlerini sınamaya karar vermiş.

Tanrıların sofrasına oturabilen tek insan olan Tantalos, tanrıların her şeyi bilip bilmediğini test etmek için büyük bir ziyafet hazırlamış ve Olimpos tanrılarını bu ziyafete davet etmiş. Tantalos, ziyafet için oğlu Pelops'u öldürmüş, parçalara ayırarak pişirmiş ve Olimpos tanrılarına servis etmiş. Fakat tüm tanrılar bunun insan eti olduğunu anlamışlar ve Pelops'u diriltmişler. Tanrılar, suçunun cezası olarak Tantalos'u, büyük bir cezaya çarptırmışlar. Spilos Dağı'nın bir yarığından atılarak ölüm tanrısı Hades'e gönderilen Tantalos, burada Zeus tarafından sonsuza kadar açlık ve susuzluğa mahkum edilmiş. Bu ceza dünyanın her köşesinde "Tantalos İşkencesi" olarak anılmış. Hatta İzmirli tarihçi Homeros da Odysseia'da hemşehrisi Tantalos'un çektiği acıları etkileyici biçimde anlatmış. Tantalos'un atıldığı yarık daha sonra göl haline gelmiş ve bu göle "Tantalos Gölü" adı verilmiş. Yamanlar Dağı'ndaki bu gölün şimdiki adı Karagöl'dür.




Mustafa Kemal Atatürk'ün İzmir'in düşman işgalinden kurtuluşundan bir gün sonra  söylediği sözle başladım, 2 Şubat 1923'te İzmir'in kadim tarihine ve Türk Kurtuluş Savaşı'nın başlatılmasındaki önemine ilişkin söylediği, aşağıdaki sözüyle yazımı sonlandırayım.

"İzmir, kırk beş asırlık bir ata yurdudur. Bu kadar derin bir tarihe sahip olan İzmir, aynı zamanda coğrafi mevki itibariyle, iktisadi ve siyasi bakımlardan da çok büyük önem taşımaktadır. Bunun için bütün memleketi ve bütün milleti mahvetmek isteyen düşmanların ilk bakışları bu kıymetli, bu tarihi, bu ehemmiyetli şehre ve bunun civarına çevrildi. Hakikaten düşmanlarımız bu güzel beldeyi çiğnediler ve daha doğusuna da geçtiler. Bu hareket yalnız İzmir'e darbe vurmakla kalmadı; bütün milletin kalbine, vicdanına hançer sapladı. Bu itibarla İzmir, bütün memleketi mahvetmek için, bütün milletin heyecanlarını doğurmak için adeta bir parola olmuştur."






 





Not: Tantalos efsanesi, izmir.ktb.gov.tr'den alınmıştır.



14 Mayıs 2025 Çarşamba

 


ZEYTİN AĞACININ ANAVATANI NERESİDİR?



Kahvaltı sofralarımızın vazgeçilmezi zeytin, aynı zamanda yağı ile de yemeklerimizin vazgeçilmezidir. Günümüzde Ege ve Akdeniz bölgelerde üretilen zeytin ağacının anavatanı neresidir diye hiç düşündünüz mü? Ben de Mardin'e gitmeden önce okuduğum Buket Uzuner'in dörtlemesinin son kitabı "ATEŞ"i okuduğumda zeytin ağacının anavatanının Mardin olduğunu öğrenmiş, çok şaşırmıştım. Mardin'e gittiğimde ve Mezopotamya Ovası'nın zeytin ağaçları ile kaplı olduğunu yerinde gördüğümde, bu şaşkınlığım kalmamıştı. Kahvaltıda tattığım Mardin zeytinlerinin, şimdiye dek yediklerimden daha nefis bir tada sahip olduğunu görünce satın almak istemiştim. Ama zeytin üretiminin sadece kendileri için yapıldığını, satılmadığını duyunca üzülmüştüm. Ateş kitabında Buket Uzuner şöyle yazıyor; "zeytinin anavatanı saydığımız Mardin'de geleneksel olarak ağzında zeytin dalı olan güvercin doğal olarak barışın sembolüdür. Halen Mardin'de damlarda 3-4 bin kadar güvercin besleyen vardır."

Zeytin ağacının anavatanı Anadolu'nun Kahramanmaraş, Hatay ve Mardin üçgenidir. Zeytin, dünyada  sadece Akdeniz ülkelerinde ekonomik olarak tarımı yapılabilen bir bitki türüdür. Dünyanın önde gelen zeytin üreticileri sırasıyla İspanya, İtalya, Yunanistan ve Türkiye'dir. (tarimorman.gov.tr)

Tarihte birçok medeniyetin egemenliği altına girmiş olan Mardin ve Mezopotamya, insanlık tarihinin geçmişinin izlerine ışık tutan çok önemli bir bölgedir. 

Mardin/Derik'te ilk zeytin ağacı ekiminin M.Ö. 77 yıllarında bu çevrede hüküm sürmüş olan Tigran Krallığı zamanında yapıldığı bilinmektedir. Derik'in simgesi olan Derik Zeytini ünlüdür.



Zeytinin ilk kültüre alınışı ve ıslahı Samiler tarafından olmuştur. Arkeolojik çalışmalar, zeytin yetiştiriciliğinin M.Ö. 4000'li yıllara kadar dayandığını göstermektedir. İlk Grek ve Roma yazıtlarında zeytinin barış ve birlikteliğin ebedi simgesi olduğuna değinilmiştir. Kuran, İncil ve Tevrat'taki sayısız bölümde zeytine yer verilmiştir. Tarihi gelişimi içinde birçok efsaneye kaynak olan zeytin, eski uygarlıkların yazıtları ve kutsal kitaplarda yer almıştır. Zeytin beyaz bir güvercinin Nuh'un gemisine tufan sonrası canlılık belirtisi olarak, ağzında zeytin dalı olarak dönmesi nedeniyle, yüzyıllardır barışın simgesi kabul edilmektedir. Bölgede yürütülen bir araştırmada deniz seviyesinden bin metre yükseklikte zeytin ağacı bulunması, Cudi ve Gabar dağlarında bol miktarda yabani zeytin ağaçlarının olması, Nuh'un gemisinin Ağrı Dağı'na değil, Cudi Dağı'na konduğu rivayetini güçlendirmektedir. M.Ö. Atina Anayasası'nda yer alan ve Aristotle tarafından kaleme alınan "Devlet malı veya özel mülkiyet farkı olmaksızın, zeytin ağacını kesen veya deviren herkes mahkemede yargılanacaktır, eğer suçlu bulunurlarsa idam edilmek suretiyle cezalandırılacaklardır." sözü zeytin ağacının tarihteki yeri ve önemini anlatmaktadır. Nitekim zeytin tarımının yayılmasında büyük rol oynayan Romalıların diyetlerinde zeytin yerine hayvansal yağları kullananları barbar olarak tanımlamaları, Hipokrat'ın zeytinyağının tedavi edici özelliğini kullanması bu önemi vurgulamaktadır. M.Ö 4000'lerde kültür bitkisine dönüştürülen zeytinin yağının çıkarılması ve kullanımının yaygınlaşması ancak 1500-2000 yıl sonra gerçekleşmiştir.

Tunç Çağı'nda ve daha sonrası dönemlerde Akdeniz'de zeytinciliğin yaygınlaştığını gösteren arkeolojik buluntular arasında yağ presleri, saklamada kullanılan kaplar, zeytin gösterimleri olan vazo ve duvar resimleri sayılabilir. (marmarabirlikakademi.com)

Yunan mitolojisine göre zeytin ağacının yaratılışı bir yarışmaya dayanır. Efsane  şöyle: Attika'da Kekrops'un kurduğu yeni şehrin koruyucusunun kim olacağına karar vermek için tanrılar arasında bir yarışma düzenlenir. Tanrılar Tanrısı Zeus, insanlığa en kıymetli ve en yararlı hediyeyi sunan tanrıya o şehrin koruyuculuğunu verecektir. Bilgelik tanrıçası Athena, Zeus'a zeytin ağacını sunar. Yarışmada bulunan başta Zeus olmak üzere tüm tanrı ve tanrıçalar zeytin ağacının kutsallığı karşısında büyülenirler ve yeni şehrin koruyuculuğunu Tanrıça Athena'ya verirler. Ve tanrıçanın adı da "Atina" kentine verilir. O gün, bilgelik tanrıçası Athena, zeytin ağacını barışı ve medeniyeti simgelediği için insanlara armağan eder.


İki fotoğraf, Mardin'de tarafımdan çekilmiştir. Zeytin ağaçları.



 




10 Mayıs 2025 Cumartesi

 


ATATÜRK'ÜN PEK BİLİNMEYEN İZMİR HATIRASI




Atatürk'ün eşi Latife Hanım, Atatürk'le yaşadıkları döneme ait konuşmamasıyla bilinir. Ama gazete arşivlerini tararken 1956 tarihli Dünya gazetesinde bir röportaja rastladım. Bu röportajda neden hiç konuşmadığını "Bana bir gün 'Askerce söz ver...' dedi. 'Beraber geçen hayatımıza ait hiçbir gazeteciye bir şey söylemeyeceksin.' Ben de kendisine askerce söz verdim. Sözümde duruyorum..." sözleriyle anlatıyor.

Latife Hanım'la yapılan bu söyleşide ilginç bir anekdot da yer alıyor. Latife Hanım anlatıyor:

"Evli bulunduğumuz sıralarda idi. İzmir'de idik. Doktorların tavsiyeleri mucibince gayet asude bir hayat geçirmesi, istirahat etmesi lazımdı. Bu tavsiyelere birkaç gün riayet edebildi. Geceleri bir türlü uyuyamıyordu. Bir gece, 'Latife...'dedi. 'Atlı tramvaya binmek istiyorum. Haber ver hep beraber gidelim.'

İstirahat etmesi için rica ettim. Kabul etmediler. Yavere haber verdim. Tramvayın hazır edilmesi için telefon edildi. Hep beraber gittik. Yaşlıca bir sürücü atları kamçılıyordu. Atatürk, 'Baba...' dedi. 'Kamçı vurmadan süremez misin?'

Sürücü vazifesinin ehli bir adam tavrıyla, 'Tabii sürülemez paşam. Yürümezler..' deyince Atatürk yerinden fırladı: 'Durdur atları. Yerine ben geçeceğim.'

Bir hamlede sürücünün yerine geçti. Dizginleri eline aldı. Kamçıyı havada şaklatarak atları sürmeye başladı. Tuhaf değil mi? Atlar daha hızlı gidiyordu. İhtiyara döndü:

'Nasıl idare edebiliyor muyum? Ben de senin gibi idareciyim. Ben de yüzlerce, binlerce, on binlerce insanı idare ettim. Onları ölüme giden yola seve seve naklettim. Fakat kamçı kullanmadım...' dedi.


Yazarın Yorumu: "Aslında gerçek Atatürk ile Türkiye bir türlü tanışamadı. Karşıdevrimciler tüm güçleriyle karaladılar. Hala da öyle. Kendine Atatürkçü diyenler için de konforlu bir alan oldu. Sadece ismini maddi manevi kullandılar, devrimci Atatürk'ü unutturup bürokratik oligarşinin örtüsü yaptılar."


Kaynak: Saklı Gerçekler TARİHLE HESAPLAŞMA TÜRK NAZİLER, MUSTAFA HOŞ. Destek Yayınları, s:83-84.

Görsel: RAY HABER (ESKİ İZMİR Facebook Sayfası)