19 Ocak 2025 Pazar

 



UÇAN AT TULPAR'I BİLİYOR MUSUNUZ YA DA ADINI HİÇ DUYDUNUZ MU?


Kazakistan devlet arması

Mitolojiyi ve destanları sevenler Yunan Mitolojisindeki uçan at Pegasus'u ve sekiz ayağı ile uçar gibi koşan Viking Mitolojisindeki Sleipner'i bilirler. Peki ama Türk Mitolojisinde geçen uçan at Tulpar'ı kaç kişi duydu ya da biliyor? Sanırım bilenler, duyanlar fazla değil! İşte öz kültürümüze yabancılaşmanın, belki de bilerek yabancılaştırmanın sonucu olarak değerlerimizden koptuk, kopartıldık.

Kültür, bir toplumu diğerlerinden ayıran kendilerine özgü olan ve gelecek nesillere aktardıkları maddi ve manevi her şey diye tanımlanabilir. Öyleyse, unuttuğumuz toplumsal mirasımızı gelecek nesillere nasıl aktarabiliriz?  Kimi dilbilimciler, kültürün tanımı içinde, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü vardır derler. Bu bağlamda, kültürünü kaybeden bir toplum, egemenliğini koruyabilir mi? sorusunu sormak gerek!

İtiraf etmeliyim ki, Buket Uzuner'in Tabiat Dörtlemesinin son kitabı "ATEŞ"i okuyana dek, Kırgızların Manas Destanında adı geçen uçan at Tulpar'ın adını duymamıştım. Çünkü diğer tüm destanlarımızı gerek masal anlatıcılarından dinlemiş (sözlü kültürel aktarım), gerekse de okumuştum ama Manas Destanını okumamıştım. :( Hani derler ya öğrenmenin yaşı yoktur diye. O misal ben de yeni öğrendim ve bilgi bende kalmasın, çoğalsın diye paylaşıyorum.

"Tulpar, dünyanın en uzun destanı kabul edilen Manas Destanı'nda bahsi geçen, sadece kalbi ve aklı kuvvetli olan er veya hatun kişilerin kanatlarını görebildiği, rüzgardan bile hızlı uçan bir attır. 

"Kazakistan ve Moğolistan resmi devlet armalarında Tulpar'ın grafik çizimi yer almaktadır.

At rengine Türkçe'de "don" denilmektedir. Örneğin; kızıl donlu at gibi." *

Moğolistan devlet arması

Tulpar'ın kanatlarının olması, gökyüzünden gelmesi, insanlara yardım ederek onları kurtarması gibi özelliklerinden dolayı üst dünyaya (gök) ait olduğu ileri sürülür. Bununla birlikte aslında üç dünyada da rastlanan bir varlıktır at. Üst dünyada kanatlı Tulpar, orta dünyada (yeryüzü) bildiğimiz bozkır atı, alt dünyada (yer altı) ise yarı yılan vücutlu olarak karşımıza çıkar.

Tulpar'ın kanatları görünmez. Kanatları biri tarafından görülecek olursa Tulpar'ın ortadan kaybolacağına inanılır. Sihirli güçleri sayesinde şekil değiştirip başka hayvanların görüntüsüne bürünebilir.

Tulpar sadece batırların (kahramanların) atıdır ve zaten Kuday (Tanrı) tarafından batırlara yardım etmesi için yaratılmıştır.

Batır Tulpar'a ihtiyaç duyduğunda önceden almış olduğu atın kuyruğundan veya yelesinden bir parça kılı yakar ve Tulpar bir anda yanında beliriverir. Tulpar'ın bir anda ortaya çıkması ve bir anda kaybolması , onun farklı dünyalar arasında seyahat edebildiğinin kanıtı olarak görülür. Bunu insanlar yapamaz ama Tulpar yapabilir. Bu efsanevi özellik kutsal "Samruk" kuşunda da görülür. Samruk da batırın ihtiyaç duyduğunda yakarak kendisini çağırması için tüyünden bir parça verir. 

Türk coğrafyasında birçok bölgede kaya resimlerinde Tulpar çizimlerine rastlanmaktadır. ** 

Başkurdistan'ın Kiginsky rayonunun bayrağı


 Kaynaklar :

* Buket Uzuner, UYUMSUZ DEFNE KAMAN'IN MACERALARI ATEŞ, Everest, 11. Baskı.

**http://www.caglarerbek.com/2015/05/turk-mitolojisinde-kanatli-at-tulpar.html

Görseller, tr.wikipedia.org'dan alındı.



7 Ocak 2025 Salı

 


LEFKARA NAKIŞ İŞİ / KIBRIS




Büyük el emeği, göz nuru isteyen, Kıbrıs'ta yapılan yerel el sanatlarının en önemlilerinden olan Lefkara işi, 14. yüzyılda Kıbrıs'a gelen Leonardo Da Vinci'nin de ilgisini çekmiş ve Da Vinci bu el işini Papa'ya hediye olarak İtalya'ya götürmüş.

Leonardo Da Vinci, Lefkara işinin "dere motifi" olarak bilinen örneğini "Son Akşam Yemeği" adlı tablosundaki masa örtüsünün iki ucunda kullanmış.

Kıbrıs'ta Lefkara işi, dünyada da "Da Vinci" olarak bilinen ve 7 yüzyıllık geçmişi olan el işi, Lefkoşa'da ağırlıklı olarak Büyükhan ve Arasta Çarşısı'nda satılmakta ve 8 kadar değişik modeli bulunmaktadır. Kıbrıs'a özgü olan nakışta farklı motifler yer alırken, sadece beyaz ve yeşil olan iki renk ip ile hayat bulmuştur. 

Lefkara adını, 1974 öncesi Türklerle Rumların birlikte yaşadığı Larnaka'ya bağlı Lefkara köyünden alan el işinin Ada'ya 14. yüzyılda Venedikliler tarafından getirildiğine inanılıyor. 

Lefkara Köyü 14. yüzyılda Venedik asilzadelerinin tatil beldesiydi. Lefkara işinin oluşumuyla ilgili iki farklı görüş var. Bunlardan biri, tatil için gelen Venediklilerin yanlarında getirdiği dantel ile yerli halkın nakışının karışımından Lefkara işi ortaya çıktı. Yani halk "göz hırsızlığıyla" dantelin tekniklerini kendi nakışına işledi. Bir diğer görüş ise, Venedik asilzadelerinin eşleri köyde kurs düzenlediği ve köylülerin motiflere kendi nakışlarını kattığı şeklinde.

Lefkara işinin dünyada bilinen isminin "Da Vinci" olduğu ve 14. yüzyılda Kıbrıs'ı ziyaret eden Da Vinci'nin, Lefkara Köyü'nden geçtiğini, Ada'dan ayrılırken Papa'ya hediye olarak Lefkara işi götürdüğünü, Papa'ya vermeden önce de "Son Akşam Yemeği" tablosunda kullandığı bilinmektedir. 

Lefkara işi dere motifi.

Kaynak: kibrispostasi.com

Görsel: Son Akşam Yemeği Tablosu. simurgsanatevi.com