SARI ÇİÇEKLERİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Doğadaki ana renkler kırmızı, sarı ve mavidir. Bu üç renk doğanın renkleridir ve diğer renkler bu üç rengin karışmasıyla elde edilir. Doğada gözümüzün gördüğü her şeyde bir renk vardır. Öyle ki bu renkler ruhsal durumumuzu da etkiler. Ünlü ressam ve sanat kuramcısı Vasily Kandinsky; "Renk, ruhu doğrudan etkileyen bir güçtür" diyerek, renklerin tinsel yaşantımızdaki etkisine dikkat çeker. Analitik Psikolojinin kurucusu, İsviçreli Psikiyatr Carl Gustav Jung da "Renkler, insanın temel psişik işlevlerini ifade eder" der ve renklerin ruhsal durumumuzla ilgili işlevselliğinin altını çizer. Moraliniz mi bozuk, kendinizi kötü mü hissediyorsunuz, sevdiğiniz güzel ve canlı renkleri giymeyi deneyin. Sonuca inanamayacaksınız, kendimden biliyorum çünkü. Yani renk deyip geçmemek gerek, renkler hayat demektir!
"En saf ve en düşünceli zihinler, rengi en çok sevenlerdir"* sözünü doğrularcasına, kendimi bildim bileli renklere karşı büyük bir hayranlığım vardır. Renksiz, siyah-beyaz bir dünyayı düşünemiyorum bile.. Onca yıldır yağmur, çamur, kar, tipi demeden doğa yürüyüşü yaparım. Bu yürüyüşlerde dikkatimi çeken şey şu oldu: hava koşulları nasıl olursa olsun, dört mevsim dağda, bayırda, çayırda gördüğüm çiçekler hep sarı renkli olanlardı. Kentte de durum değişmiyordu; kar altında bile sarı çiçekleri görmek mümkündü.
Dağda, ovada ve kentte yapmış olduğum gözlemlerimle şu sonuca vardım: Sarı renkli çiçekler doğanın her türlü koşullarına dayanıklıydılar. Kah sert esen rüzgarlı dağ başlarında, kah yazın bunaltan sıcaklarıyla ovalarda, kah insanı canından bezdiren nemli bölgelerde, kah kar altında, kısacası kah orada, kah burada sarı renklerini fütursuzca sergiliyorlardı.
Aslında doğada çok fazla sarı renkli çiçek bulunduğundan, sarı çiçekler pek ilgimi çekmiyordu. Fazla olan/bulunan değerini kaybeder, ender bulunan, sıra dışı olan değer kazanır misali, her ölümlü gibi, ben de az bulunanın peşindeydim çünkü. Bazen uçurumun kenarında açan bir çiçeği fotoğraflamak için tehlikelere bile aldırmadığım oldu. Ama sarı çiçeklerin, "değişime ayak uydurup güçlü olanlar hayatta kalır" dercesine, sessizce bana verdikleri dersi iyi anladım ve onlara hayranlık duymaya başladım. Bu anlayışla da gördüğüm her bir sarı çiçeğe teşekkürlerimi sunarım hala. :)
Sarı çiçekleri gözlemlerken aklıma Vincent van Gogh'un adıyla özdeşleşen sarı rengi ve tablolarındaki günebakanları gelir nedense. Acaba derim kendi kendime; "Bipolar bozukluğu olan van Gogh, tablolarında yoğun olarak sarı rengi kullanarak ve sarı çiçekleri resmederek onlar gibi güçlü olmak istediğini mi anlatmaya çalışmış ya da ima etmişti?" Kim bilir?
Ve son olarak, 15. Yüzyılda Emir Sultan döneminde yaşayan Bursalı Aşık Yunus'un ilahisinde, varoluşa ilişkin tüm sorularını neden "sarı çiçeğe" sorduğu oldukça düşündürücü değil midir?
Sordum sarı çiçeğe
Anan, baban var mıdır?
Çiçek eydür derviş baba
Annem, babam topraktır.
İşte sıradan bir sarı çiçeğin bana düşündürdükleri bunlar oldu. Çiçekleri sadece güzel renkleri ve mis kokuları için değil, bana düşündürdükleri ve hayata dair verdikleri dersler için de çok seviyorum. Ve çiçeksiz bir dünya düşleyemiyorum...
Not: İngiliz fizikçi Newton, 1670 yılında, güneş ışığını elmas bir prizmadan geçirerek renkleri ayırt etmeyi başarmış ve böylece renk bilimi bir bilim dalı olarak kabul edilmiş.
* Söz John Ruskin'e aittir.
Tüm fotoğraflar tarafımdan çekilmiş olup, izinsiz kullanılamaz.